MHP Muğla Milletvekili Mehmet Erdoğan: 'O müsteşarlık kapatılsın'

Arşiv Haberler - 02-02-2020 00:00


MHP MYK Üyesi ve Muğla Milletvekili Mehmet Erdoğan TBMM’de görüşülmesine devam edilen 2017 Bütçe görüşmelerinde İçişleri Bakanlığı Bütçesi üzerinde yaptığı konuşmada “Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı Kapatılsın” önerisinde bulundu.

Müsteşarlığın resmi internet sitesinde halen çözüm süreciyle ilgili görevlerine atıfta bulunduğu yazıyı eleştiren Erdoğan Başbakan Yıldırımın çözüm süreci diye bir şeyin artık olmadığına ilişkin açıklamasını hatırlatarak şunları söyledi: “Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı adında bir kurumumuz var. Malumunuz, bir de sayısı bini geçen şehidimize mal olan, ülkemizin bir bölümünün âdeta savaş alanına dönmesiyle neticelenen bir süreç var. Bu süreç de zaten defalarca uyarmamıza rağmen uygulanmakta o zaman ısrar edildi çözüm süreci denen ihanet süreci. Bugün Hükûmetin en tepesindeki yetkililer de dâhil olmak üzere, bu sürecin bittiğini kabul etmektedir. Ancak anlaşılan o ki Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı artık, çözüm süreci diye bir sürecin kalmadığının farkında bile değildir. Resmî İnternet sitesinde hâlâ çözüm sürecinden bahsedilmekte, bu melanet süreç "kardeşlik projesi" adı altında pazarlanmaktadır. İnternet sitesinde Müsteşarlığın tarihçesinden ve görevlerinden bahsedilirken kullanılan ifadelere bakılınca bazı soruları sormadan da geçmek mümkün değil:'

Olmayan Bir Sürecin Kurulu ve Komisyonu Olur Mu? 

Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının da içinde bulunduğu Çözüm Süreci Kurulu ile Kurumlar Arası İzleme ve Koordinasyon Komisyonu hâlâ var mıdır? Eğer varsa, Sayın Başbakanın da defalarca ifade ettiği gibi, olmayan bir sürecin kurulu, komisyonu neden hâlâ vardır? İnternet sitesinde yer alan bilgilere göre varlığı devam eden bu kurul ve komisyonun üyeleri kimlerdir, ne iş yaparlar? Binlerce askerimiz, polisimiz şehit olurken Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı kurulunun üyeleri neredeydi? Yüzlerce vatandaşımız ülkenin dört bir tarafında patlatılan bombalarla can verirken akil dediğiniz akılsızlar nerelerdeydi? Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının, İnternet sitesinde, artık bir daha ortaya çıkmamak üzere gündemden kalkan bu, sözde çözüm sürecinden umudunu kesmemesi terörle mücadelede ciddi zafiyetler doğurabilecek bir durumdur. Bugüne kadar terörle mücadele konusunda hiçbir varlık gösteremeyen, hiçbir etkin rol alamayan Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının kapatılmasının uygun olacağını ifade etmek isterim.” 

Özel Harekatçıların Sorunları Unutulmadı

Özel Harekat Polislerinin doğu ve güneydoğuda sürdürdüğü temizlik harekatlarına ve 15 Temmuz gecesi gösterdiği duruşa atıfta bulunan Erdoğan; Özel Harekat Polislerinin özlük haklarının düzenlenmesi gerektiğini söyledi. Polislerin ek göstergelerinin de 3600 TL olması gerektiğini de söyleyen MHP’li Erdoğan, Uzman Jandarmaların ve Uzman Erbaşların sorunlarının çözülmemesinin artık anlayışla karşılanacak bir tarafı olmadığını ifade etti. 10 bin özel harekat polisinin dış kaynaktan alınmasını ve bu sayının birden alınmasını zafiyetler doğuracağı gerekçesiyle eleştiren Erdoğan şu ifadeleri kullandı: 
“Söz konusu alımın ilan edilmesiyle birlikte aziz Türk milletinin hizmet aşkıyla tutuşan, sayısı 300 bine yaklaşan vatansever ve cesur evlatları bu göreve talip olmuştur. Ancak devlet aklı uzun vadeli düşünmek zorundadır. Bu şerefli görev için başvuru yapan 300 bin vatan evladının yeteneğinden, cesaretinden ve vatanseverliğinden şüphemiz yoktur ancak Özel Harekâtın profesyonelliğinin devam edebilmesi için;

1) Bu 10 bin özel harekâtçının doğrudan alımının uygun olmadığı kanaatindeyim.

2) Özel Harekât birimlerine alımların şimdiye kadar olduğu gibi gene Emniyet teşkilatı içerisinden yapılmasının uygun olacağını düşünüyorum.

3) Yine, Özel Harekâta 10 bin kişinin birden alınmasıyla, bu kişilerin özel harekâtçı olarak yetiştirilmesinin zor olacağını ve zaman alacağını düşünüyorum.

4) Aynı zamanda bu 10 bin kişinin birlikte alınması Özel Harekâtın profesyonelliğini sulandıracaktır. Vaktiyle bir Millî Eğitim bakanımız "Bütün liseleri anadolu lisesi yapacağım." dedi ama bütün anadolu liselerini sınavla öğrenci alan normal liseye dönüştürdü, bu da ona benzemesin.

5) Aynı anda 10 bin kişinin alınması Özel Harekâtın devamlılığının sağlanmasını zorlaştıracaktır. 10 bin kişinin birlikte yaşlanması ve emekli olması ileride yeni zafiyetlere sebep olma riskiyle bizi karşı karşıya bırakacaktır. Bu durum Özel Harekâtın devamlılığını zorlaştıracaktır. Çünkü geçmiş tecrübelerimiz Özel Harekâttan ayrılan kardeşlerimizin diğer birimlerde mutlu olmadığını, dolayısıyla faydalı olamadıklarını göstermektedir. Bu alımların ikişer binlik partiler hâlinde, en az 5 seferde yapılmasının daha doğru olacağı kanaatindeyim.”

Dünya İnsan Hakları Gününde Kırım Türkleri Vurgusu

Dünya İnsan Hakları günü sebebiyle Taksim’de Rus işgali sebebiyle gösteri düzenleyen Erdoğan Rus işgalini ve mezalimini de kınadı. Terörle mücadele de telaşa kapılmadan gerekenlerin adım adım yapılması gerektiğini söyleyen Erdoğan şunları söyledi: 

“Türkiye'nin her yerinde olağanüstü hâl varken doğu ve güneydoğuda PKK'yla mücadele ettiğimiz gibi büyük şehirlerdeki PKK, DHKP-C vesaire gibi yapılanmaları da bu süreç içerisinde bertaraf etmemiz lazım ve olağanüstü hâlin kalkmasıyla birlikte artık Türkiye'nin bir daha terör konuşmayacak hâle gelmesi lazım. Bugün ülkemizdeki insanlarımızın sıkıntıları vardır, Türkiye'nin gerçek gündemi vardır. Gerçek gündemdeki en önemli şey elbette ki iş sıkıntısıdır, aş sıkıntısıdır. Bundan sonra artık terörün değil, bunların konuşulacağı ortamın sağlanması lazım.”

“Suriyeli Mülteciler vatandaşımız olacak gibi değil Suriye’deki sorunlar bitince vatanlarına dönecekmiş gibi ağırlanmalı” diyen Mehmet Erdoğan İç güvenlik paketiyle getirilen ve okullarını bitirdikten sonra tekrar mülakata sokulan bu mülakatta da elenen 1800 PMYO öğrencisinin durumunun da tekrar gözden geçirilmesi gerektiğine işaret ederek bu kişilerin bazılarının elenmesinde FETÖ’ nün parmağının olabileceğine işaret etti. 

 

 

 

 

 

MHP MYK Üyesi ve Muğla Milletvekili Sayın Mehmet ERDOĞAN’IN 10.12.2016 Tarihinde TBMM Genel Kurulunda Görüşülmekte Olan 2017 Bütçesinin İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı Kurumları Bütçeleri Üzerinde MHP Grubu Adına Yapmış Olduğu Konuşmanın Tam Metni

 

Konuşmanın Tutanaklarına https://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/Tutanak_B_SD.birlesim_baslangic?P4=22781&P5=H&PAGE1=1&PAGE2=81 adresinden ulaşabilirsiniz.



MHP GRUBU ADINA MEHMET ERDOĞAN (Muğla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2017 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı'nın İçişleri Bakanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü, Jandarma Genel Komutanlığı, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı ile Göç İdaresi Genel Müdürlüğü bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle, yüce heyetinizi ve ekranları başında bizleri izleyen aziz milletimizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, yine, Dünya İnsan Hakları Günü. Bütün insanlığın İnsan Hakları Günü'nü kutluyorum. Şu anda Taksim Meydanı'nda Rus işgali altındaki Kırım'daki mezalimi kınayan Kırım Türklerine başarılar diliyorum. Bu faaliyetlerinin dünyada ses getirmesini temenni ediyorum.

Sözlerimin başında, aziz Türk milletini ve namusu bildiği Türk yurdunu korumak için canlarını veren şehitlerimizi rahmetle anıyor, bu uğurda gazi olan vatandaşlarımıza da hayırlı bir ömür diliyorum. Bu vesileyle, hâlihazırda yurt içinde ve dışında terörle mücadele eden kahraman güvenlik güçlerimize başarılar diliyorum, onları saygılarımla selamlıyorum.

Ayrıca, Sayın İçişleri Bakanımıza yeni görevinde başarılar diliyorum; kendisi henüz buraya gelmemiş ama. Malumunuz, Sayın Bakan -seçim bakanlarını saymazsak- AKP Hükûmetinin altıncı içişleri bakanı. Sanırım, bu gidişle hep konuşulan Millî Eğitim Bakanlığı yerine artık, bundan sonra, İçişleri Bakanlığını konuşacağız.

Değerli milletvekilleri, 15 Temmuz gecesi Türkiye Cumhuriyeti devleti, tarihinde daha önce rastlanılmayan hain bir işgal girişimiyle karşılaştı. Elhamdülillah, aziz Türk milleti tüm kesimleriyle bu alçak girişimi kabul etmemiş ve gereken cevabı en sert şekilde vermiştir. Ancak, burada gözden kaçırılmaması gereken noktalar da yok değil. Belirtmem gerekir ki tüm bu yaşananlar, devletin idaresinde zafiyet olduğunun açık bir göstergesidir. 15 Temmuz gecesi yaşananların sebepleri şimdilik bir kenarda duradursun. FETÖ, devletin kılcallarına kadar sızarken eline geçen her fırsatı kullanmıştır. Devletin genetiğiyle oynanmıştır. Bu sebeple, FETÖ'yle mücadele ederken sabırlı, kararlı ve sistematik bir mücadelenin yapılması lazım. Bu bağlamda;

1) FETÖ'nün siyasi ayağı, ucu kime dokunursa dokunsun, hangi siyasi partiye giderse gitsin mutlaka ortaya çıkartılmalıdır.

2) FETÖ'nün mali kaynakları köküne kadar kurutulmalı, yurt içindeki ve yurt dışındaki sermaye ayaklarıyla taviz verilmeden ortadan kaldırılmalıdır.

3) FETÖ, devletin her kademesinde yapılandığı gibi elbette üst düzey bürokraside de yapılanmıştır, bunu siz de biz de biliyoruz. Üst düzey bürokraside yer alan FETÖ'cülerin ortaya çıkartılması ve devletin içinden temizlenmesi şarttır.

4) Ancak tüm bunlar yapılırken hukuka uygun yapılmalıdır. Türkiye Cumhuriyeti'nin bu mücadelesine gölge düşürmek isteyenlere fırsat verilmemelidir, soruşturmalar sulandırılmamalıdır. 16 Temmuzdan itibaren asılsız ihbarlarla hedef saptırmaya çalışan FETÖ'nün bu gayesine ulaşmasına çanak tutulmamalıdır.

5) Dün Ergenekon, Balyoz ve Casusluk gibi davalarda hukuku katledenlerin bugün o katlettikleri hukuka ne kadar muhtaç oldukları ortadadır. Dolayısıyla 15 Temmuz işgal girişimi sonrası yapılan haklı mücadelenin meşruiyetini tartışılır hâle getirmemek için, her işin hukuk çerçevesi içinde acele etmeden, devlet aklıyla, kararlı ve sürekli olarak yapılması gerekir.

Değerli milletvekilleri, o gece yaşanan olaylarda elbette Türk milleti topyekûn bir feraset göstermiştir. Siyaset kurumu, basın yayın kuruluşları, vatandaşlarımız, kahraman Türk ordusunun içindeki vatansever askerlerimiz, geniş kitle üzerine düşen her görevi fazlasıyla yapmıştır. Ancak tüm bunların içinde, ülkemizin doğu ve güneydoğusunda gösterdikleri kahramanlıklarıyla, verdikleri onlarca şehit ve gaziye rağmen bölgedeki çözüm süreci artıklarını temizleyerek kahramanlıklarına şahit olduğumuz Özel Harekât Daire Başkanlığından biraz bahsetmek istiyorum. 15 Temmuz gecesi yaşananlara yakından baktığımızda Emniyetin Özel Harekât Daire Başkanlığının ne kadar profesyonel olduğunu sizlere iki örnek vererek hatırlatmak istiyorum.

Saat 23.00 sularında Gölbaşı Havacılık Daire Başkanlığına, 24.00 sularında da Özel Harekât Daire Başkanlığına bombalar atılıyor; maalesef o anda 50 kahramanımız şehit düşüyor, bir o kadarı da yaralanıyor. Buna rağmen sağlam kalan 45 özel harekâtçı vatan evladı darbe girişimi tamamen bastırılıncaya kadar aralıksız olarak mücadeleye devam ediyor. Şehadete ulaşan, yaralanan arkadaşlarını orada bırakmak pahasına görevlerine devam ediyorlar.

Yine, darbecilerin merkez olarak kullandıkları Beştepe'deki Jandarma Genel Komutanlığı binasına yapılan operasyonu yürüten Özel Harekât birimlerinin operasyon boyunca bu kalkışmanın içerisinde yer almayan ancak kalkan olarak kullanılan hiçbir ere ateş etmediğini de bilgilerinize sunmak istiyorum. Yine darbecileri teslim alınca da onların hepsinin üzerinden üniformalarını çıkarttırarak Türk ordusunun üniformalarının yerlerde sürünmesine fırsat vermemeleri de takdire şayan bir uygulamadır.

Bugün bu kahramanlarımızın sayısı 12 bin civarındadır. Ancak bu sayıya ilave olarak 10 bin özel harekât polisinin daha doğrudan alınması kararlaştırılmıştır. Söz konusu alımın ilan edilmesiyle birlikte aziz Türk milletinin hizmet aşkıyla tutuşan, sayısı 300 bine yaklaşan vatansever ve cesur evlatları bu göreve talip olmuştur. Ancak devlet aklı uzun vadeli düşünmek zorundadır. Bu şerefli görev için başvuru yapan 300 bin vatan evladının yeteneğinden, cesaretinden ve vatanseverliğinden şüphemiz yoktur ancak Özel Harekâtın profesyonelliğinin devam edebilmesi için;

1) Bu 10 bin özel harekâtçının doğrudan alımının uygun olmadığı kanaatindeyim.

2) Özel Harekât birimlerine alımların şimdiye kadar olduğu gibi gene Emniyet teşkilatı içerisinden yapılmasının uygun olacağını düşünüyorum.

3) Yine, Özel Harekâta 10 bin kişinin birden alınmasıyla, bu kişilerin özel harekâtçı olarak yetiştirilmesinin zor olacağını ve zaman alacağını düşünüyorum.

4) Aynı zamanda bu 10 bin kişinin birlikte alınması Özel Harekâtın profesyonelliğini sulandıracaktır. Vaktiyle bir Millî Eğitim bakanımız "Bütün liseleri anadolu lisesi yapacağım." dedi ama bütün anadolu liselerini sınavla öğrenci alan normal liseye dönüştürdü, bu da ona benzemesin.

5) Aynı anda 10 bin kişinin alınması Özel Harekâtın devamlılığının sağlanmasını zorlaştıracaktır. 10 bin kişinin birlikte yaşlanması ve emekli olması ileride yeni zafiyetlere sebep olma riskiyle bizi karşı karşıya bırakacaktır. Bu durum Özel Harekâtın devamlılığını zorlaştıracaktır. Çünkü geçmiş tecrübelerimiz Özel Harekâttan ayrılan kardeşlerimizin diğer birimlerde mutlu olmadığını, dolayısıyla faydalı olamadıklarını göstermektedir. Bu alımların ikişer binlik partiler hâlinde, en az 5 seferde yapılmasının daha doğru olacağı kanaatindeyim.

Bu kahramanlarımızla ilgili acilen gerçekleştirilmesini arzuladığımız bir konuyu da burada ifade etmek istiyorum. Bu kahramanlarımızın özlük haklarının yaptıkları görevle mütenasip hâle getirilmesi lazım. Çünkü Özel Harekât polisleri, diğer kamu görevlileri gibi doğu ve güneydoğuya iki üç yıllığına gidip bir daha geriye, batıya dönüp gelmiyorlar. Bunlar ihtiyaca göre 1'inci defa, 2'nci defa, 3'üncü defa doğu ve güneydoğuda görev yapmaktalar. Aynı zamanda, gene, bunlar batıda görev yaptıkları zamanlarda da "geçici görev" adı altında doğu ve güneydoğuda aylarca kalmaktadırlar. Sayın Başkan, bu bakımdan, bu Özel Harekâtçı kardeşlerimizin özlük haklarının bu şartlara uygun hâle getirilmesini Sayın Bakanımızdan talep ediyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, burada özlük haklarından bahsedince, bütün polislerimizin de özlük haklarıyla ilgili sıkıntıları var. Geçmişte biz bunu çok söyledik ve Milliyetçi Hareket Partisinin seçim beyannamesinde de yer aldı, biz polislerin ek göstergesinin 3600 olmasını istedik. Ancak, Hükûmet geçtiğimiz dönemde bir torba kanunla bunu 3000'e çıkardı, bu da polislerimizin emekliliklerine ancak 40-50 lira gibi yansıdı. Eğer bu 3600 ek gösterge polislerimize verilseydi biz bugün bunları konuşmuyor olacaktık. Bu meselenin acilen düzeltilmesi lazım.

Ayrıca, FETÖ olaylarına karışan, bu örgütle irtibatlı olan çok sayıda polis açığa alınmış, görevden ihraç edilmiş ve hatta tutuklanmıştır; bu doğrudur. Ülkemiz 15 Temmuz sonrası çok daha yoğun bir terörle mücadele dönemi yaşamaktadır. Bu sebeple, sayıları azalan polislerimizin iş yükü çok artmıştır. Bu da Emniyet teşkilatında zaten olmayan mesai mevhumunu tamamıyla ortadan kaldırmıştır. Polislerin özlük haklarına eğer başka bir düzenleme yapamıyorsanız bile, hiç olmazsa fazla mesai ücretlerini verin ki insanlar maddi manevi biraz rahatlasınlar.

Sayın Bakan, sesleri bir türlü duyulmayan, sorunları görmezden gelinen bir diğer meslek grubu da uzman jandarmalar ve uzman erbaşlardır. Uzman jandarmalarımızın sorunlarını da buradan defalarca dile getirdik. Bu kardeşlerimiz zor şartlarda görev yapmaktadır. Ancak diğer askerî birimlerdeki subay ve astsubayların eğitimleri hizmetten sayıldığı hâlde bunların eğitimleri hizmetten sayılmamaktadır. Bunların sorunlarının çözümü bellidir. Aynı işi yaptıkları diğer arkadaşları gibi mali ve sosyal hakları verilirse uzman jandarmaların dertleri de çözüme kavuşmuş olacaktır. Sözleşmesi sona eren uzman erbaşlar ve uzman jandarmaların istihdam sorununa da kalıcı bir çözüm getirilmesi gerekmektedir çünkü bu insanlar zor şartlarda yıllarca görev yapmakta ama oradaki sözleşmeleri sona erince "Biz bundan sonra ne yapacağız?" derdine düşüp, çaresizce sağda solda iş aramak için dolaşmaktadırlar. Bu da hakkaniyete uygun bir durum değildir. Bu konuya da acilen, kalıcı ve insanları tatmin edici bir çözüm şarttır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz gibi iç güvenlik paketiyle polis okullarından mezun olan gençlerimize mezuniyet sonrası yeni bir sınav, yeni bir mülakat şartı getirildi. "Mevcut konjonktür bunu gerektiriyor." diyebilirsiniz ancak bu konuda yaşanan ciddi mağduriyetler var, bunların bizlere ulaşan ciddi talepleri var. 2015'te polis okulunu bitiren gençlerimizden 1.800 kadarı mezuniyetten sonraki mülakatı geçemedikleri için polis olamamışlardır. Polis olamamalarının gerekçesi her ne kadar bu ikinci mülakatı geçememiş olmaları olsa da gerçek, FETÖ, PDY'yle irtibatları olduğu yönündeki değerlendirmelerdendir. Bu yapının bu mülakatlara da el attığını sizlere vereceğim bir örnekle izah etmeye çalışacağım. Bir kardeşimiz var. Kardeşimizin ismi burada, dosyasında mevcut. Vermek istemiyorum kürsüden. Ancak birazdan, konuşmam bitince dosyanın bir örneğini Sayın Bakana ileteceğim. Bu kardeşimiz, kendisine yapılan haksızlığın peşini bırakmayıp araştırmış. Bütün tespitlerini topladı, bize getirdi. Ben de bunu bir dosya hâlinde sizlere sunacağım.

Şimdi, bakın, Sayın Bakan, bu kardeşimiz 2004 yılında polislik sınavına girmiş, kazanamamış, o gün paralel yapı bunu kazandırmamış; 2005'te, 2006'da kazandırmamış. Askere gitmiş, gelmiş, 2012'de girmiş sınava, 2013'te girmiş, gene kazanamamış. 2014'te sınavı kazanmış. Yıl 2015, tabii ki bu polis meslek yüksekokulunu bitirdikten sonra girdiği sınavda gene elenmiş, gene polis olamamış. Ancak sonrasında, bunun, eğitiminde görev alan, efendim, sınavında görev alan birçok kişi 15 Temmuzdan sonra görevinden ihraç edilmiş. Yani paralel durmamış, gene 15 Temmuz öncesinde de bu çocukların polis olmasına engel olmuşlar. Bunların, bu 1.800 kişinin durumunun bu manada istihbarat kurumları ve Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından yeniden değerlendirilip yeni bir sınavla bunların paralel yapıya bulaşmamış olanlarının mağduriyetlerinin giderilmesini talep ediyoruz.

 

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Göç İdaresi Genel Müdürlüğü deyince aklımıza doğrudan, Suriye'den gelen mülteciler gelmektedir. Göç İdaresi Genel Müdürlüğü bunları Türk vatandaşlığına hazırlamak yerine Suriye'deki karışıklık bitince geriye döndürecek şekilde tutmalıdır. Türkiye'nin politikası da bunları uzun vadede Türkiye'den gidecek şekilde Suriye'deki karışıklığı bitirme yönünde olmalıdır.

Sayın Bakanım, değerli milletvekilleri; Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı adında bir kurumumuz var. Malumunuz, bir de sayısı bini geçen şehidimize mal olan, ülkemizin bir bölümünün âdeta savaş alanına dönmesiyle neticelenen bir süreç var. Bu süreç de zaten defalarca uyarmamıza rağmen uygulanmakta o zaman ısrar edildi çözüm süreci denen ihanet süreci. Bugün Hükûmetin en tepesindeki yetkililer de dâhil olmak üzere, bu sürecin bittiğini kabul etmektedir. Ancak anlaşılan o ki Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı artık, çözüm süreci diye bir sürecin kalmadığının farkında bile değildir. Resmî İnternet sitesinde hâlâ çözüm sürecinden bahsedilmekte, bu melanet süreç "kardeşlik projesi" adı altında pazarlanmaktadır. İnternet sitesinde Müsteşarlığın tarihçesinden ve görevlerinden bahsedilirken kullanılan ifadelere bakılınca bazı soruları sormadan da geçmek mümkün değil.

1) Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının da içinde bulunduğu Çözüm Süreci Kurulu ile Kurumlar Arası İzleme ve Koordinasyon Komisyonu hâlâ var mıdır? Eğer varsa, Sayın Başbakanın da defalarca ifade ettiği gibi, olmayan bir sürecin kurulu, komisyonu neden hâlâ vardır?

2) İnternet sitesinde yer alan bilgilere göre varlığı devam eden bu kurul ve komisyonun üyeleri kimlerdir, ne iş yaparlar?

3) Binlerce askerimiz, polisimiz şehit olurken Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı kurulunun üyeleri neredeydi?

4) Yüzlerce vatandaşımız ülkenin dört bir tarafında patlatılan bombalarla can verirken akil dediğiniz akılsızlar nerelerdeydi?

5) Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının, İnternet sitesinde, artık bir daha ortaya çıkmamak üzere gündemden kalkan bu, sözde çözüm sürecinden umudunu kesmemesi terörle mücadelede ciddi zafiyetler doğurabilecek bir durumdur. Bugüne kadar terörle mücadele konusunda hiçbir varlık gösteremeyen, hiçbir etkin rol alamayan Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığının kapatılmasının uygun olacağını ifade etmek isterim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin sonuna doğru yaklaşırken birkaç hususa daha dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Bunlardan birincisi; bildiğiniz gibi, ülkemiz, başta FETÖ, PKK, PYD, YPG, IŞİD ve DHKP-C gibi terör örgütleri olmak üzere, birçok terör örgütüyle eş zamanlı mücadele etmektedir.

Bildiğiniz gibi, ülke genelinde bir olağanüstü hâl uygulaması da vardır. Biz de Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu olağanüstü hâl uygulamasına destek verdik. Bizim buradan beklentimiz terörle mücadelenin topyekûn yapılması ve bu olağanüstü hâl süresi içerisinde sadece, devletin bütün imkânlarının belli noktalara harcanarak zaman kaybedilmemesidir. Türkiye'nin her yerinde olağanüstü hâl varken doğu ve güneydoğuda PKK'yla mücadele ettiğimiz gibi büyük şehirlerdeki PKK, DHKP-C vesaire gibi yapılanmaları da bu süreç içerisinde bertaraf etmemiz lazım ve olağanüstü hâlin kalkmasıyla birlikte artık Türkiye'nin bir daha terör konuşmayacak hâle gelmesi lazım. Bugün ülkemizdeki insanlarımızın sıkıntıları vardır, Türkiye'nin gerçek gündemi vardır. Gerçek gündemdeki en önemli şey elbette ki iş sıkıntısıdır, aş sıkıntısıdır. Bundan sonra artık terörün değil, bunların konuşulacağı ortamın sağlanması lazım.

 

Sayın Bakan, siz göreve yeni başladınız ancak son günlerde Hükûmetin mülki idarenin yapısını değiştirecek bazı düzenlemelerin hazırlığı içinde olduğundan bahsedilmektedir. Kaymakamlıkların da istisnai memuriyet sınıfına alınarak bazı yandaşların ehliyeti ve liyakatine bakılmaksızın mülki idare amiri olarak, kaymakam olarak atanmasının önünün açılacağına dair duyumlarımız var, bunu aklınızdan bile geçirmeyin Sayın Bakanım. Bu, devletin temelleriyle oynamak anlamına gelir. Türk idari sistemini temelden sarsacak böyle bir konunun hiç konuşulmamasını tavsiye ediyorum. Mülki idare yıllarca Türk milletinin birliği, dirliği ve merkezî Hükûmetin taşradaki temsilini başarıyla gerçekleştirmiştir. Bugün birtakım bölücüler emellerine ulaşamamışsa herkes kendisine pay çıkarabilir ama buradaki en büyük pay mülki idarenindir. Bu bakımdan, bir mülki idare amiri olarak bu konuların hiç konuşulmamasını tavsiye ediyorum ama yeri gelmişken mülki idare amirlerinin özlük haklarının da görev ve fonksiyonlarına uygun bir hâle getirilmesi gerektiğini de hatırlatmak istiyorum. Taşrada beraber görev yaptıkları hâkimlerle mülki idarenin maaşları yarı yarıya bir hâle gelmiştir. Artık bu garabetin de ortadan kaldırılmasının zamanı gelmiş, geçmektedir.

Son söz olarak söylemek istediğim şudur: Terörle mücadele zor bir iştir, öyle ahkâm kesmekle olmaz. Bu konudaki zorlukları çok yakından bilen birisiyim. Devletin işleyişi gereği elbette bazı işler de yavaş olabilir. Burada aceleye, telaşa, paniğe gerek yok. Yapılan her işin kuralları içinde yapmak lazım. Bugün tecrübelerimiz gösteriyor ki geçmişte kim hukuku katletmişse, kim hukuku yok saymışsa bugün o katlettiği hukuka çok muhtaç hâle gelmiştir. Bu bakımdan, yaptığımız her işin hukuk içinde olması lazım. Bugün de hukuku uygulayanların bu tecrübeler ışığında sabırla, sükûnetle, devlet aklıyla, kararlı ve devamlı bir şekilde; Türk devletinin, Türk milletinin birliğine, dirliğine kast eden her yapıyla mücadele etmesi gerekmektedir. Bu arada, bir paralel yapıyla mücadele etmek için canhıraş çalıştığımız bir dönemde yeni paralellere alan açılmaması hususunda da gerekli tedbirler muhakkak alınmalı, yeterince duyarlılık gösterilmelidir.

Bu duygu ve düşüncelerle, yüce heyetinizi ve ekranları başında bizleri izleyen aziz vatandaşlarımızı saygı ve hürmetle selamlıyor; 2017 bütçesinin hayırlara vesile olmasını Cenab-ı Allah'tan niyaz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

 

 

 

 

Günün Diğer Haberleri