6 EKİM 1923, FETİHTEN 470 YIL SONRA İSTANBUL, YENİDEN SONSUZA DEK TÜRK’ÜN OLDU
Bizim için I. Dünya savaşını bitiren ve Osmanlı İmparatorluğunu teslim alan Mondros Antlaşması 30 Ekim 1918’de imzalandı. Antlaşma gereği Osmanlı İmparatorluğunun en gözde paşası, Yıldırım Orduları Başkomutanı Mustafa Kemal Paşa’nın ordusu da dağıtıldı. Paşa, İstanbul’a çağrılarak Harbiye nezaretinde görevlendirildi.
13 Kasım 1918 günü Haydarpaşa garında trenden inen Mustafa Kemal Paşa, istasyonda emir geçirdi. Bu şu demekti; trenlerle İstanbul’a gelen askerler, birbirlerine kulaktan kulağa silahlarını teslim etmemeleri ve evlerine yurtlarına gizlice silahlarını da birlikte götürmeleri emri idi. Suriye Afrin’de İngiliz ve Araplarla yaptığı son meydan savaşında da düşmanı perişan etmiş, daha sonra geri çekilen birliklerine silahlarını ile birlikte Torosların gerisine emrini vermişti.
Haydarpaşa Gar'ına geldiğinde kendisini Galata rıhtımına götürmek üzere bekleyen Fransız işgal kuvvetlerine ait Enterprise istimbotu (KARTAL-2)’na bindiğinde boğaza demirlemiş 61 parça itilaf devletleri donanmasını gördü. Her biri toplarını güzel İstanbul’umuzun değişik yönlerine çevirmişti. Mustafa Kemal Paşanın gözleri doldu ve yaveri Cevat Abbas’a “Geldikleri gibi giderler” diyordu. Keşke İstanbul’a hiç gelmeseydim, keşke Anadolu’ya geçseydim, kurtuluşumuz Anadolu’dan olacaktır diyordu. İstanbul’da geçirdiği 6 ay içinde gördükleri onu dehşete düşürüyordu. Çünkü, İstanbul sokakları İtilaf devletlerinin süngülü askerleriyle ve bayraklarıyla doluydu. Çanakkale’de boğaza gömdüğümüz düşman zırhlıları şimdi İstanbul Boğaz’ında iğrenç bir sahne oluşturuyordu. Halk bin türlü tecavüzle karşı karşıyaydı. İstanbul matem içindeydi. Düşman çizmesi altında inliyordu.
Samsun ve çevre illerde işgale karşı direnmeler, İngilizleri tedirgin edince, bölgeye bir Osmanlı paşasının gönderilmesi yine İngilizlerin arzusu idi ve Harbiye nazırı tarafından bu göreve memur edildiğini öğrenince Mustafa Kemal Paşa adeta bir kuş gibi uçacak gibi olmuştu. 16 Mayıs 1919 günü başlayan bu yolculuk, Samsun’a ayak basması ile yeni Türkiye’nin üzerine batmayacak bir güneş gibi doğmuştu. Lanet zırhlıların arasından geçerken de; biz Anadolu’ya iman ve cesareti götürüyoruz. Onlar bunu bilemezler diyordu.
İşte o iman ve cesaret, yıldırım oldu, kasırga oldu, Türk milletini şahlandıran tufanlar oldu. Güçlendi, kuvvetlendi, teşkilatlandı, silaha sarıldı, Ya İstiklal Ya Ölüm diyerek düşmanın üzerine aslanlar gibi atıldı ve yeniden doğan Türk, düşmanını kanında boğdu.
Anadolu’nun dört bir köşesinden yükselen zafer naraları sonunda İstanbul üzerinde dalgalandı. Mustafa Kemal Paşanın orduları beş yıl süren işgal sonrası, 6 Ekim 1923 günü Şükrü Naili Gökberk komutasında İstanbul’a girdi. Lozan antlaşması ile mağrur devletlerin mağrur komutanları ve yenilmez denilen orduları sonunda Türk’ün önünde diz çöktü. Şanlı sancağımızı selamlayarak, 98 yıl önce geldikleri gibi gittiler. 470 yıl sonra İstanbul, tekrar sonsuza dek Türk’ün oldu.