Gümüşhane’nin yayla kültürü, bölgenin en kadim geleneklerinden biri olarak her yıl mayıs ayıyla birlikte yeniden canlanıyor. Eriyen karların ardından taze otlara kavuşan yaylalar, besiciler için adeta bir bahar müjdesi niteliği taşıyor. Soğuk sular, yumuşak güneş ve doğanın sunduğu eşsiz güzelliklerle birlikte yaylacılık sezonu açılıyor.
Haziran, temmuz, ağustos ve eylül ayları yaylacılığın en hareketli dönemini oluştururken, ekim ve kasım ayları da bu geleneğin adeta bonusu niteliğinde yaşanıyor. Ancak doğanın döngüsü sürerken bu cıvıl cıvıl yaşam birkaç ay gibi kısa bir süre içinde tamamen değişiyor.
Bir zamanlar kekik kokularının yükseldiği yemyeşil bitki örtüsü, karın bölgeyi yeniden teslim almasıyla birlikte yerini bembeyaz bir manzaraya bırakıyor. Yaylaların yaz hareketliliği yerini sessizliğe bırakırken, tabiatın sert yüzü kendisini tüm gerçekliğiyle gösteriyor.
İngiliz düşünür Shakespeare’in, “Dünya bir sahnedir; herkes rolünü oynar ve gider,” sözünü hatırlatan bu döngü, yaylacılık geleneğinde de kendisini yeniden gösteriyor. Yaz boyunca insanı, hayvanı ve bütün canlılarıyla hayatın aktığı yaylalar, sezonun sona ermesiyle birlikte yalnızlığına geri dönüyor. Başını dumanlı dağlar ve upuzun ovalar, karla örtülü kaderini bir sonraki yaza kadar sessizlik içinde bekliyor.




