İnsanoğlunun kendi kavgası bir türlü bitmiyor, biteceğe de benzemiyor.
İki zıt kutup gibi aralık devamlı surette artarken, birbirini dinleme me alışkanlığı da kenarına ekleniveriyor her bir gün.
Bir tatlı söz, yılanı bile deliğinden çıkardığına göre yaratılmışların en mükemmeli insanoğlunun kendisine ayıramadığı pay ne o zaman?
Hangi tarafa çevirirseniz çeviriniz mutlaka altından bir sebep çıkıyor.
Ha, işin şaşılası tarafı her insanoğlu da mutlaka kendi düşüncesinin varlığından söz ederek mutlak surette doğru olduğuna inandırmak gibi acı bir tecrübeye sahip olabiliyor.
Öyleyse;
Paylaşmanın vakti, dinlemenin, birkaç kelam ile tarafları yatıştırmanın zamanı gelmedi mi?
Bizim gönül dünyamızın ucu sınırı yok.
Yakılan çoban ateşinin alevinin yüksekliği o kadar büyük ki,
Söndürmeye bir türlü kimse cesaret edemeiyor
Hadi diyoruz bu kez olacak
Sıkıntı gidecek, sorun ne ise çözülecek diye bekliyoruz çoğu zaman
Kimse kendi kefesine sığan günahlarından, yanlışlarından, eksikliklerinden söz etmiyor
Kendi duvarının eğriliğine bakmıyor
Gönül çizgisinin kıvrımlarının bir başka yöne doğru ayrıştığının bile farkında değil.
Ne olur? Siz yaratılanın en mükemmeli insanoğlu olarak bi daha düşün,
Başarabilirsin,
Kendince bildiğin doğruları tekrar tekrar tartarak karşındakinin doğruları ile nerede çatıştığını bularak bir tek vücut olma vaktinin geldiğini bir olmanın vaktinin yaklaştığını görebilirsin.
Öyle moral bozucu bir cümleyi sonuna eklemeyi düşünmüyorum.
Ama herkes onu söylüyor,
Anlattıklarımızın sonuna başka bir şey eklenemiyor
Biliyorsunuz işte..
Şu ayna meselesi....