Gelin kızların bileklerindeki altın gibidir dut ağaçları.



Şıngır şıngır sallanırlar



Rüzgar bile bazen kıskanır ..



Nazlı nazlı sallanışını.



Tek tek her tanesi değerlidir.



Gram, gram tartılır.



Her tanesindeki bir başka lezzet tadılır.



 



Gümüşhane’yi getirir yanıbaşımıza



Herkes bilir, tadını kimse unutmaz.



Dut kokusu bir başkadır,



Gölgesinde koşan çocuklardık biz



Betonlar koca duvarlı blokların esir almadığı günlerin çocukları…



*



Harşit Çayı kenarlarındaki dizisi daha mı güzeldi ne?



Yaprakları daha mı yeşil?



Gölgesi daha mı koyu…



Dili olsa söylese, ağzı olsa konuşsa.



*



O acımasızca söküp attığımız köklerinin ahı, yıllarca çıkmayacak üzerimizden.



En son hatırladığımda kesilmiş bir dut ağacının gövdesine yaslamıştım başımı



Köy koktu,



Toz yuttuğum yolda ayağımın takıldığı taşı hatırladım,



Dizimi çarptığım dut kütüğüne baktıkça acı acı gülerim.



Bitmez tükenmek bilmeyen sohbetlerin ruhu canlandı gözümde



Dut ağacı unutmamış



Gülümsedi sadece..



*



Türkü yazmışlar üstüne



Türküler söylemişler.



Neydi o unutmadığın sözler?



‘Dut dibine yaslanırlar,



Çişe vurup ıslanırlar’



Her biri dut ağacının öyküsü gibi



Birer birer işlendi zihnimize



Ben dut ağaçlarını çok sevdim,



Beşikten mezara kadar sevgisi üstümüzde..