Mutluyduk biz,
Ta ki bizim mahalleye dayanan sülük satıcıları gelmeden önce…
*
Kanaat eder; birbirimizi dinlerdik, hepimiz sevgi ve saygı içerisinde gelecek günlerin daha mutlu olmasını bekler, buna göre yapardık planlarımızı…
*
Daha başağın boynunun bükülmediği günlerdi, gül bu kadar nazlı, bülbül figan etmemişti.
Her şeyden öte hepimizin neşesi hiç bu kadar eksilmemişti, harman yeri şen, gönüller gülşen, eğrisi olan doğrulur, dargın olan barışırdı.
Hep böyle sürsün isterdik ama olmadı….
*
Ekmeğimiz bozulmamış,
Tandırın başındaki gülüşmeler bile ahenk içerisindeydi,
Niçin çalmazdık duygularımızı biliyor musunuz? Samimiydik, içten severdik birbirimizi, yağan kar gelmeden önce soğuğun şiddetini duyardık iliklerimize kadar.
*
Sonra bir şeylerin rengi değişti, o yüzlerdeki boya çabuk döküldü, sarsılmaz dediğimiz güven yerini kuşkuya bıraktı.
*
Bizden sarı öküzü istediklerinde ‘vermeyiz’ diye direndik ama maalesef başaramadık, çoktan dağılmıştık biz olduğumuz yerden.
Bizi yolumuzdan döndüremez diye bildiklerimiz çürümüştü, sele kapılmış başıboş gidiyorduk.
*
Döndüren neydi, çabuk kazanma hırsı mı, bozulan harman yeri mi? yoksa hayallerin arkasında kalan vaatler mi?
Yaşamın kıyısında bunlar olacaktı ne ki ilkeler ve duruşu bozmadan var olmanın hala geçerli olduğu insanlık kayıtlarında daima yazılıdır.
*
Netice değerli okurlarım!
Bugün etrafınıza dikkatlice baktığınızda nice hüzünlü hikâyeye tanıklık etmiş olursunuz,
Kimliğini yitirmiş insanlar,
Kişiliklerini değiştirenler,
Mal mülk şatafat içerisinde ne oldum delileri,
Menfaati geleceğine değiş tokuş etmiş benlikler,
Yok olan ilkeler,
Kaybolmuş hazine insanlık ve daha niceleri
Say say bitmiyor.
*
Dayanamadığım ise hala başköşelerde itibar gören kürklü kuklaların hüzünlü hikâyenin ne demek olduğunu hala anlayamamış olmasıdır;
Ben bir hikâye daha dinlemek istemiyorum.