Ömrümüz bir koşuşturmadır gidiyor, beşikten mezara kadar.

Öyle ya doğduğunda hemen sarıp sarmalanıyorsun, hak baki olunca bekletilmiyor toprağa veriliyorsun. Yalnızca arkanızda bıraktıklarınızla anılıyorsunuz.

*

Sevdikleriniz size ağlıyor, mazi kalbimde yaradır dercesine gözyaşları sel oluyor ve bu kervan hiç durmaksızın gelip geçiyor.

*

Sınırlı yaşamın döngüsü de böyle değil mi? Sadece bir Kelebek Telaşı içerisindeki yaşamı daha iyi anlamak gerekir öyleyse; hiç kalp kırmadan ve kimseyi incitmeden ilk doğduğumuz gibi ömrün sonuna değin ne kadar yapabilir, ne kadar başarabilirsek temiz kalmalı o karakter.

*

Gel de burada şimdi bam teline dokunma gerçek bu iken hala kendisini Kaf Dağı’nda sanan kimliklerin yorgunluğu insanın yüzüne yansıyor ikna etmekte zorlanıyorsunuz belki kırıcı oluyor belki de şiddetli bir tartışmaya giriyorsunuz kimi zaman.

*

Bir de ayrılıklar var dönüp arkanıza bakmadan çekip gidilen ayrılıklar. Sararmış albümler, kırık ayna, bir eski cıgara tabakası, bir küçük solmuş yaprakları pare pare gül. 

*

Bunların hepsi bizim yaşam mizanımızda var, bir açıp bir kapatıyoruz, dönüp dönüp bir daha bakarak belki bir hesabın içerisindeyiz belki de bir pişmanlığın arifesindeyiz.

*

Neticede insanız, eksiğimizle fazlamızla bu hayat bize yine de bir şans tanımaya devam ediyor. Öyleyse hatalardan arınmak ve üzerine eklememek aşkına daha fazla uğraş gerekmez mi? 

*

Sonunda pişman olacağın her sözün tarafı olmama adına kaldığın yerden yarışa devam etmek daha hayırlı olmayacak mı?