Komşunun tarlasındaki elma ağacı her zaman cazip gelirdi.
O ne muhteşem güzellikti öyle, kokusu lezzeti, insanı çıldırtırdı.
Babamın aldığı son lastik ayakkabı yırtılınca saklamak için en ideal yerdeydi elma ağacı.
Çocukluk işte!
Lastik ayakkabılar bizim için çok değerliydi.
Yaşlı amcanın fırçasına rağmen çiti atlayıp birkaç tanesini koparmak uzun günlerin en renklisiydi.
Öyle iştahlı iştahlı yerdik ki, en sonuncusuna büyüğüne sıra geldiğinde tıkanır kalırdık.
Bir de kırmızı topumuz vardı
Okul önünde toprak sahada düşe kalka kimbilir kaç kez düştük peşine.
Bu kez de çayıra kaçmasın diye asker misali nöbet tutardık hep.
Kırmızı topun bizdeki izleri anıları oldukça fazlaydı.
Kaçımızın tekmelediğini bilir,
Kaç kez çamura düştüğünü unutmaz,
Kaç kez tellere dokunup patlamadığını haykırırdı hani.
Sonra serin serin, terli terli yapmamamız gereken bir şeyi yapar o tadı muhteşem gazozları yudumlardık bir zaman.
Sanki o yaz hiç bitmeyecek gibi gazoz tadında da olsa kırmızı topumuzla ne de güzel gülerdik, eğlenirdik.
Yeni alınan pabuçlarla ona dokunmak paha biçilmezdi.
Yanıbaşımdaki komşu çocuğa poz atmak, okula onunla gitmekte vardı işin ucunda.
Benim gibi o günleri hatırlamayan ya da geriye dönmek istemeyen kaç kişi vardır acaba?
İnsan yaşını başını aldıkça
Geçmişi özlemiyor değil..
Komşu kapısından gelen tandırın büyüsü,
Sıcak sıcak paylaşılan ekmeğin hepimizdeki sevinci,
Bölüşmek gibi en yüce duyguları zirveye taşımak
Cümlelerin sonu yok.
Koy üstüne koyabildiğin kadar.
Kırmızı topta
Lastik ayakkabılarda şimdi mazide kaldı
Kör betonların arasında insanlığı unuttuk.
Sağır olduk sanki.
Beş kat yukarıdan bakan çocuk, kırmızı topa da elma ağacına da hasret.
Hadi inkâr edin bakalım…