Bu başlığı neden attım?
Açıklayacağım.
Genel de Cuma ve Pazartesi günleri çalışmayı sevmem,
Malum Pazartesi sendromu, Cuma mübarek gün.
Gazete de işim bittikten sonra etrafımı şöyle bir seyrüsefer ederim..
Cuma gün hava güzeldi.
İçimden, ‘bugün canım çalışmak istemiyor!’ dedim.
Rotayı önce Eminönü’ne çevirdim.
Yararlı bir görüşmeden sonra bu kez rota Beşiktaş…
Eh, Cuma mübarek gün, namazı eda ettik
Daha sonra ver elini Üsküdar.
Çok önemli bir bilim adamının ofisinde Cuma gününün bereketi olacak,
hoş sohbet..
Ve ve; yine önemli bir randevu için saat 17.00 sularında Kadıköy’e geçiyorum.
Yolcu teknesi püfür püfür eserken zırt diye telefon çaldı.
Karşıdaki arkadaşım,
‘Gelme Kartal’a gidip geleceğim, Kadıköy’de buluşalım’ dedi.
Kabul etmedim, kendisine yakın olduğumu biraz sabrederse Kartal’a birlikte gidebileceğimizi ifade ettim.
Uzatmayalım,
Kartal’a çevrildi bu kez yönümüz.
İşimizi haletlik, dönüş yolunda Kadıköy’deki önemli buluşma öncesi trafik bizi köşeye sıkıştırıyor..
Bir ilkokulun önünden geçiyoruz o an,
Kulaklarımın pası silindi adeta,
Elinde mikrofon kanımca okulun müdürü öyle iştahlı anlatıyor ki..
İçimden, ‘Varol!, bravo Atatürk Cumhuriyetinin öğretmeni’ dedim,
Malumunuz 12 Mart İstiklal Marşımızın kabul edilişinin yıldönümüydü.
Okul Müdürü o günü yaşıyormuşçasına öğrencilere anlattı ki o İstiklal Marşımızın kabulü tarihini,
Evet evet dedim! işte bu ruh, bu sevgi bu direniş şu günler de zor günler geçiren ülkemi ayakta tutan güç diyerek gururlandım, ne yalan söyleyeyim gözlerim yaşardı.
İşte sevgili okuyucularım!
o öğretmen ve okulun bahçesinde o öğretmenin anlattığı İstiklal Marşının tarihini heyecanla dinleyen öğrencileri,
Yıkılmayacağız be! Başaramayacaklar…
Diğer Yazıları
Çok Okunanlar