“Kadim Hikmet’ten” bir sözle başlamak;
“Başkasını bilmek ilim, Kendini bilmek irfandır. Başkasını yenmek kuvvet, Kendini yenmek kudrettir.”
Ne hikmetli bir sözcükler değil mi? Ey insanoğlu, ne olursan ol, ama her daim kendin ol. Gösteriş için kendi kişiliğinden ödün verme. Bir insan, bir ülkenin başı, bir kentin, bir ilçenin ve bir beldenin başkanı olabilir bundan da daha normali ne olabilir. Ki, vatandaş ta öyle bir teveccühte bulunmuşsa. Bu duruma hiç kimse itiraz edemez etmemeli de. Çünkü demokrasinin gereği budur. Lakin baş oldum diye de insanlara yukarıdan bakarsan amiyane tabirle; yani “yüksekler babamdan kalma, alçakları ben yarattım” keyfiyeti içinde olup olayı da aynen öyle yaşıyorsanız eğer, sonunuzunuz da geldiği aşikârdır.
Böyle sanki sert bir giriş oldu gibi. Neylersin ki hayat, insana her zaman saadet sunmuyor.
Aslında böyle şikayetvari şeylerden hiç de hoşlanmıyorum. Fakat bazen gaile almak durumunda kalıyor insan. Onun için buna şikâyet demeyelim de bir uyarı veya uyarma gibi olsun. Mevzu ise “Şiran ve Gelişimiyle” alakalı bir durum. Son zamanlarda ülkemizin yapısal değişimleri gereği, birçok iş insanımız işlerini ve yatırım alanlarını genişletmek için büyük şehirler yerine artık kırsal diye nitelendirdiğimiz daha küçük veya kendi memleketlerine taşıyarak yatırım alanlarını genişleterek sürdürmeyi düşünmektedirler. Hatta yurtdışına taşıyanlar bile varken. Şiran’ımız da gelişmekte olan bu durum itibariyle memleketlimiz olan birkaç iş insanımızın yatırım alanı içinde yer almaktadır. “Aslında çok da sevindirici bir durum.” Fakat bazı duyumlarım beni oldukça rahatsız etti ve üzdü ne yazık ki. Bende burada bu duyumlarımı dile getirmek ve doğruluk payı varsa eğer, bu olumsuzluktan vaz geçilmesinin uygun bir davranış olacağını düşünmekle birlikte böyle bir duruma çok üzüldüğümü de ifade etmeliyim. Duyumum ise; “bazı iş insanlarının önü açılırken bazı iş insanlarımıza zorluk çıkarılması” hususu. Ki, bence bu durum kabul edilebilir değildir. Benim burada yaptığım bir Şiranlı olarak olaya Nasrettin Hoca’nın “testi meselesini” hatırlatarak, testi kırılmadan uyarmak olarak algılanmalı ve öyle değerlendirilmelidir diye düşünmekteyim. Eğer aldığım duyumlar yanlış ve hatalı ise olayın muhataplarından özür dileme nezaketinden uzak değilim.
Bunu belirttikten sonra Şiran ile ilgili gözlemlerim ve sohbet ettiğim esnaf arkadaşlarla sohbetlerime gelecek olursam;
Şunu açık yüreklilikle söyleyebilirim ki, Şiran’dan ayrılışımdan bu yana geçen 25 yıl süre içinde çokta değişen ve gelişen bir şey yok yapılan binalar dışında. Onlarda sadece beton ekonomisinin sonuçları olarak görülebilinir. Kalıcı olarak istihdama yönelik çalışmalar hep eksik kalmıştır. Ve aynı eksiklikler hala aynı şekilde devam etmektedir. Evet, bir iki hamle olmuş fakat onlarda çok zayıf yani cılız kalmış durumdadır. Yapılan belediye binası dışında 25 yıl önce Şiran Belediyesinin yapısal neyse bu günkü durumu aynı kalmış olmasının ötesinde işleyişi konusunda da şikayetlerin var olduğunu söylenmektedir. Yapılan Belediye binası ve birkaç kamu binası dışında Birçok sivil bina yapılmış ancak, nüfus yine aynı. Yaz aylarında ülke içinden ve yurtdışından gelenlerle başlayan hareket onların gitmesiyle yine aynı değişmeyen pürmelal kadere dönüş. Binaların yeni ve çok olması Şiran ekonomisine ve nüfusuna direk bir katkısının olmadığı görülmektedir. Bu duruma beton ekonomisi demek yanıltıcı olmasa gerek.
Sohbet ettiğim esnaf arkadaşlar, Şiran ekonomik açıdan bu sene beklentilerinin çok uzağında bir durum yaşandığını dile getirdiler. “Zaten iki ayımız var beklediğimiz oda beklentilerimizin çok uzağında kaldı” diye, serzenişte bulundular. İnsanlar geldi fakat ülke ekonomisi herkesi vurmuş. Kalabalık var alış-veriş yok. Merkezde marketlerin çoğalmış olması, ilçe ekonomisine ve istihdamına istenilen düzeyde bir katkı sağlamıyor anlaşılan. Bir diğer büyük sorun ise köylerimiz boşalıyor. Bu boşalma (göç) ilçe merkezine değil. İlçe merkez nüfusu yerinde sayıyor. Buda ayrı bir konu ayrı bir sorun. Köylünün hayatı, yaşam biçimi basit, devletten talebi ise bellidir. Çifti çubuğu, evi barkı, bahçeyi tarlayı bırakıp ve hayvanını satıp gitmektedir. Aslında kimse durup dururken, canı burnuna gelmeden değil göç yerinden kalkmaz kaldıramazlar. Lakin üretimin yüksek artışı karşında tükenmişliğin dibini yaşamaktadırlar. Ve üretimden neden vaz geçtiklerinde de haklılıkları aşikardır. Buna mukabil yerel dinamiklerimiz, her zaman olduğu gibi yerinde saymakta ve iktidarın yapacağı himmeti ve istihdam konusunda beklenti içindedir. Yalnız ülke ekonomisi bu haldeyken iktidarın himmeti ve istihdamı ise şu an için mümkün görünmemekle birlikte alınan “tasarruf tedbiri kararları dan” dolayı kısa vadede böyle bir şeyin mümkün olmayacağını göstermektedir. Ki, buda işin farklı bir boyutu ve cabası demektir.
Gerçekte yaşanan bu olaylar söz konusuyken, yerel yönetimlerimizin durumu da hiç iç açıcı değil. İlçe nüfusu kayıyor ve ekonomi de yerinde sayıyor. Buna karşılık yerel dinamiklerimizde “aynı tas aynı hamam” misali değişen bir şey olmamış. Oysa 21 yıl önce hedef nüfus (merkez) olarak 25 bin koymuştuk. (Daha yarısına bile ulaşılamamış.) Görüntü kirliliği dahada çoğalmış diğerlerini söylemiyorum bile. Sözün özü bir arpa boyu yol alınamamış. Genelde iktidar yanlısı başkanlarının yönetmiş olmasına karşın ilçemiz o makus talihini yenememiştir. Şimdi ise endişem o dur ki, gayret görünümünde olan yerel yönetimle de aynı akıbeti yaşamak. Onun için uyarmak istedim. Tüm hemşerilerime en kalbi duygularımla selamlıyorum. Allah’a emanetsiniz…