Sivil Toplum Kuruluşlarımızın yapılanmasında yaşanan olumsuzlukların yansımalarını ve sonuçlarını burada uzun, uzadıya anlatmaya gerek yoktur. Sonuçlar aleni olarak apaçık ortadadır. Zaten böyle bir yapılanma ne kadar sağlıklı olur? Ne kadar doğru veya olumlu hizmet verebilir? Ya da böyle bir oluşum sonucu meydana gelen yapılanmada, ortak paydası olanların beklentilerine ne kadar cevap verebilir ve neler olabilir? Gibi basit bir sorgulama bile insanı ne kadar rahatsız ediyor. Oysaki olumsuzlukları değil de doğruların ve olumlu olan tarafların ele alındığında, ortak aklın doğrultusunda hareket edilebilen bir yapılanmadan bahsetmek ve orada yer almak ne kadar mutluluk verici olurdu. STK’nın bir mensubu olarak aidiyet şuuru içinde hareket edebilmeyi ne kadar istesek azdır. Birlikte olmaktan beraber hareket etmekten ve yapılan tüm çalışmaları istişare sonucu yapmaktan başka bir çıkarı olmayan, kısaca bir ve beraber olmaktan mutlu olanlar olarak, her zaman esas amacın memleketimize ve hemşerilerimize hizmet olmalıdır. 

“Dünyada hiçbir şey, ekilen iyilik ve bilim tohumları kadar kuvvetli ve değerli meyve vermiyor” derken, asıl amacın da bir STK’nın başına şöyle ya da böyle bir şekilde geçmek gibi basit bir düşünceden ziyade; belli hedefleri olan ve istenen alanda bir eksikliğin, bir boşluğun doldurulması konusundaki hassasiyetlere dayalı ihtiyaçların karşılanabilmesi noktasında kendisini hazır olduğuna inanarak oturulan makam koltuğunu doldurabilmek olmalıdır. Sivil Toplum Kuruluşlarımız, demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdırlar. Sivil toplum örgütlenmesinin güçlü ve donanımlı olması, yalnızca üyelerinin haklarını savunan ve kollayan oluşumlar olmasının ötesinde bir nitelik ve niceliktir. Lakin, ülkemizin son zamanlardaki önemli bir eksikliği ise, bilgili ve birikimli olan insanlarımıza karşı saygı gösterilmemesi olup bu durum her kesimde görülmektedir maalesef. STK’larımızın hassasiyetlerinden biride bilgi ve birikime sahip olan insanlarımıza gereken değeri göstermenin aksine göreve gelmiş veya getirilmiş olan kişiler maalesef, her türlü “kerameti kendilerinden makul” olduğunu sanmaktadırlar. Hâlbuki insanı, insan yapan, insani değerlerdir. Allah tarafından en mükemmel şekilde yaratılan insan, varlıkların en şereflisidir. İnsanı şereflendirense, Yüce Allah tarafından insani değerlerle teçhiz edilmiş olmasıdır. Bugün sadece ülkemizin değil bütün insanlığın en çok muhtaç olduğu şey insani değerlerin tekrar toplum hayatında etkin hale getirilmesidir. Dolayısıyla bütün Sivil Toplum Kuruluşlarının, bireysel düşüncelerini kendi mensuplarıyla paylaşılarak, birlikte tartışarak, kavga etmeden, gerginlikler yaratmadan uzlaşma kültürüne sahip olmak ve sorunların çözümünü konuşarak, anlaşarak olayların analizinin yapılabilmesi ve çözebilmesinin ötesinde yeteneklerin geliştirilebilme merkezleri olmalıdırlar. Ve amaçlanan hedefin ise ferdin; doğuştan var olan fikri ve zihni yeteneklerini geliştirmek ve toplum içinde yer alarak insani değerlerini hayata geçirmek suretiyle çevresinin, ülkesinin sosyal siyasi ve ekonomik kalkınmasında beşerî güçlerini bir kurumsal kimlik altında ortaya çıkarmasını sağlamak olmalıdır.

2005 yılında GÜDEF’in Ankara ATO’da Türkiye’de bulunan tüm Gümüşhane Derneklerini toplayarak gerçekleştirdiği sempozyumda şunu dile getirmiştim; “Türkiye Ankara’dan yönetilmektedir. Amerika’yı yeniden keşfe gerek yok. Ankara’da güçlü lobi faaliyetleriniz yoksa güçlü değilsiniz ve olamadınız demektir. Ki, gerçekte böyledir. Türkiye genelindeki tüm derneklerin desteği ile Ankara’da kurulacak bir KONFEDERASYON ‘la eksikliği gidermek ve güçlü hale gelmekle mümkün olacaktır.” Şeklinde ifade etmiştim. Ve bu düşüncemin hala arkasında olmanın ötesinde KONFEDERASYON’ un kurulmuş olmasını dünya gözü ile görmenin verdiği heyecanı ve duyguları en yürekten, en yüksekten yaşamanın ve görebilmenin mutluluğu içinde olduğumu belirtmeliyim.

Ancak bugün için STK’larımızın geldiği nokta bu düşüncenin çok uzağında kaldığı gerçeği artık çuvala sığmıyor. Açılım yaptıklarını sanan bazı STK’larımız kuruluş amaçlarını da unutarak toplumu temsil etmek yerine siyasallaşma yoluna girmiş ve hızla ilerlemekte oldukları açıkça görülmektedir. 
Sonuç olarak; bizim öncelikle başarılı olmamız ve olumsuz düşüncelerden sıyrılmamız gerekli. Ayrıca çalışma azmimizi kıracak, atalete düşürecek, umutsuzluğa sevk edecek tüm olumsuzluklardan uzak kalarak ve kendimizden uzak tutarak sosyal ilişkilerin ve etkileşmenin en yoğun biçimde yaşandığı bu günlerde birbirimize destek vererek güzellikleri yaşayabilmemiz için inançla, şevkle mücadele etmeliyiz. Hz. Hacı Bektaş-ı Veli derki; “Bir olalım, diri olalım ve iri olalım”