Birlikte gülüyorduk, içimiz de nefretten, kavgadan eser yoktu.

Yalnızca mutluluğu daha fazla bölüşmek istedik, istediğimiz mutluluğun yanımızdan hiç ayrılmamasıydı.

Dil, din, ırk, renk hiç fark etmezdi.

Koca yüreklerde hepimize yetecek kadar yer vardı,

Ekmeği bölüşerek yiyorduk, su hiç acı değildi yudumladığımızda.

Çocuklar kundaklarında öylesine mutlu uyuyorlardı ki

Kıskanan papatyalar bile salınmazdı kırlarda nazlı nazlı….

*

Sonra birden herşey değişiverdi

Kıskançlıklar başladı

Mutluluğumuza göz dikenler oldu

Hayal ettiğimiz dünya böyle değildi

Savaşlar çoğaldı, kavgalar arttı

Ağlayan çocuk sesleri de.

*

Kuşlar artık sıcak diyarlara gitmekten vazgeçti

Bugün sesini duymak istediğimiz ne kadar güzel şeyler varsa içimizde kayboldu birden. 

Kardeşliği çoktan unuttuk

Yaka paça kovuluyoruz sevdalarımızdan

Sevmekte garip oldu.

*

Yalan mı? konuşmak bir tebessüm ne de zor şu günlerde

Sokakları tarıyormusunuz?

Caddeleri gözlemliyormusunuz?

Çarşı, Pazar.

Kahvehaneler.

Çay ocakları…

O koyu sohbetlerin sabahladığı köşe başlarını görebiliyor musunuz artık.

Yok değil mi?

İnsanlar o kadar çok yoruldu ki

O kadar bıktı ki aynı şeyleri duymaktan.

*

Zihnini tırmalayan o kötülükleri öylesine yere vuramamaktan kıvrandı ki beyinler

Kaçınılmaz son devam etti, karanlıklar daha hızlı çöktü içimize

Sonra hayallerimiz çalındı, üşüdük soğuktan değil

İçimize düşen kahpe pusulardan...

Bu kadar yükün altından nasıl kalkacağız diye düşünmeden edemiyor insan.

Sürekli bağırıp çağıran yüz hatlarından 

Koparılıp atılan kır çiçekleri gibi boynu bükük insanlığın yüzüne nasıl bakacağız?

Gülmeyi unuttular çünkü

Koşmayı, bağırıp çağırmayı içindekileri atmayı unuttular

Oysa onlarında sevinçleri vardı

Mutluluklarının sınırları yoktu

Bir lokma da buldukları mutluluğun çizdikleri resimleri soldu

Onlar düşlediği güne uyanamıyorlar şimdi

Şimdi masmavi gökyüzü hiç bu kadar karanlığa gömülmemişti karalık vicdanlar için.

Biz şimdi nasıl bir dünyaya uyanacağız bu gelip geçen zamana karşı ..