Çocukluğumuzda en çok sevdiğimiz şey elma bahçelerinde geçirdiğimiz günlerdi..
O dönem köye elektrikler daha yeni geldiğinden akşam karanlığında dama taşına dönerdi köy.
Peltek diş misali, peltek dil timsali ayaklarımız birbirine dolanırdı ağır aksak katar giderdi..
*
Yıldızlar sevda türkülerine eşlik ederdi.
Yaz akşamları kara tosunun peşinden toz, kir içerisinde koşan çocukları seyretmek aslında günün yorgunluğunu alırdı omuzlarımızdan..
Ne diye sürekli üf, püf ederdik bilmem ama elma ağaçları mutluydu..
Dalından kopardıklarımız içini acıtmazdı..
*
Sürekli sırtta sepet! evden bahçeye, bahçeden eve bir koşuşturmadır yaşanırdı hep bir zaman..
Güneş kızıllığa dönene kadar sürerdi bu telaş, pür neşe?
*
Cepte mangır olmasa da veresiye kavramı daha ölmemişti, nasıl olsa üç beş kuruş maaş gelecek o tadına doyamadığımız yağlı bisküvi kutularına uzanırken ellerimiz Mehmet efendinin fırçası da kaymaklı bisküvi kadar tat bırakacaktı dilimizde bir zaman.
*
En çok naylon toplarda kalırdı gözümüz..
Çamurlu sahada bilmem kaçıncı pantolondu kirlenen, bilmem kaçıncı pabuçtu yırtılan.
*
Hele terli terli içilen suyun tadı, çikolatadan bile daha güzeldi.
Hepsi birer birer ne çabuk gelip geçti bir bilseniz.
Takvimlerin yaprakları kendilerini ne kadar çabuk yırtıp attı, bir görseniz..
*
Ayağımızdaki kara lastiğin hatırı, pantolonumuzun üzerindeki çamurun saygınlığı, o köyün uşakları dedirten fiyakamız vardı kimselerin bilmediği,
*
Sonra, sonra mı dersiniz? Pekmez tavasının kokusu da kayboldu, kara tosunun nefesinin kokusu da.
*
Tandırdaki ekmeğin bile damağımızı yakmadığı ellerimizin ucunu ısıtmadığı günleri yaşar olduk ne yazık ki..
*
Hani tüfek icat oldu mertlik bozuldu dercesine, teknoloji gelişti çoğu eskiyi de kaybettik birer birer ellerimizin arasından.
Gözyaşlarımızdan akan damlalar bile sayılıyor artık, anladınız mı?
*
Muhabbeti unuttuk, muhabbeti. Yaşanmışlıkları attık, bir bir söküp attık bir bakraç sağılmış süte tekme atar gibi dostluğu..
*
O Köy artık eski köy değil, o eski mahalle de..
Tebeşirle duvarına yazı yazdığımız evin damının yalnızlıktan çürüdüğünü görebilmek üç günlük dünyanın nasıl da acımasız olduğunu gösterdi bize..
*
O kümese dadanan tilki için kaç gece elimizde çakaralmaz beklediğimiz geceler bile kırgın bize artık..
*
Sevgiyi, saygıyı nereden gelip nereye gideceğimize dair pek çok gerçeği unuttuk biz.
*
‘Biz’ sözcüğü yerini ‘ben’e bırakınca dünyanın da çarkını çevireceğimizi zannettik.
Şimdi dönüp bir bakın geldiğimiz yerin mazisine herkes kendi derdine düşmüş, ağlayanı yok geride kalanların..
*
Yalan dünya, üç günlük dünya sen nelere kadirsin, nelerden geçtin nerelere geldin de değişmedi insanlığın bitmek tükenmek bilmeyen ihtirasları..
*
Su üzerinde kalan yazı misali kaybolup gitti yaşadıklarımız..