İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener

Arşiv Haberler - 03-02-2020 00:00


İYİ Parti Genel Başkanı Sayın Meral Akşener’in, İYİ Belediyecilik vizyon tanıtım toplantısında konuştu. Akşener'in konuşmasında öne çıkan satırlar ise şöyle:

 

 

Türkiye’nin üstüne çöken karanlığın ardından, bir güneş gibi doğan, Cesur ve İYİ insanlar, hoş geldiniz.
Binlerce yıllık Türk mayasıyla ile yoğrulmuş,
Dilleri tatlı, gönülleri berrak, alınları AK - Pak İYİ’ler hoş geldiniz, iyilikler getirdiniz, güzellikler getirdiniz, gönlümüze safâ verdiniz.

Namerde muhtaç olmayanlar,
Haramı helali bilip, gözetenler,
Bir dilim ekmeği bölüşenler, hoş geldiniz, bereket getirdiniz.

Bugün toyumuz var...
Bugün şölenimiz var...
Bugün milletimize, bir büyük sözümüz var.
Duyanlar duymayanlara anlatsın. Kutlu olsun. 
Mübarek olsun…

Bin yıldır, mavi göğün altında yurt bellediğimiz, 
tuğ kaldırıp fethettiğimiz,  
toprağına, nice şehidi emanet ettiğimiz, 
namus bilip beklediğimiz, cânım Anadolu’nun has evlatları;
Hakkari’den, Sinop’tan, 
Siirt’ten, Giresun’dan,
Muğla'dan, Tekirdağ’dan hoş geldiniz.
İstanbul’dan, Ankara’dan, İzmir’den 
Edirne’den, Denzili’den, Erzurum’dan hoşgeldiniz.
81 ilden, 82 milyonun iyileri, hoş geldiniz, safa geldiniz...


Sizin gelişiniz, sıradan bir geliş değil...
Engelleri aşa aşa geldiniz...
Zincirleri kıra kıra geldiniz...
Tuzakları boza boza geldiniz…
Cesaretle geldiniz.
Allah sizlerden razı olsun…
Şimdi gelelim, yolumuza kurulan tuzaklara…
Şimdi gelelim, İYİ ve Cesur insanlardan korkanların, kirli tezgâhlarına…
Şimdi gelelim, bir kez daha cesaretimizi test etmeye kalkanların, sabrımızı sınayanların, dışarıyı bırakıp, içeriden yaptıkları operasyonlara…

Biliyorsunuz, Burhanettin Başkan Mersin’de işi bitirdi.
Bunu herkes gördü… 
Bunu herkes biliyor.
İyi insanlar; 
Cesur insanlar; 
İlk günden beri bir şey söylüyorum, diyorum ki; 
Mersin’i alacağız…
Bu iddiayı çekemeyenler; 
Bu iddiayı hazmedemeyenler; 
dün kirli bir oyuna daha tevessül ettiler.
Kurulduğu günden bu yana, türlü engeller, tuzaklarla karşılaşan İYİ Parti, bugün bir tuzakla daha karşı karşıya…
Buradan ilan ediyorum, ne yaparsanız yapın, bu tuzağı da bozacağız!
Allah’ın izniyle bu hain kumpası da bozacağız!

Bu hain kumpas, aramızdan birilerinin ihmali gibi gösterildi. 
Çok açık söylüyorum;
Bu bir ihmal değildir. 
Bu bir sorumsuzluk da değildir.
Bu, İYİ Parti’ye yönelik “dahili” bir operasyondur.
Sayın Burhanettin Kocamaz’ın ve dolayısıyla partimizin yoluna örülen bu duvar, Türkiye’de siyasetin getirildiği noktayı tariflemek bakımından ibret vericidir.
Biz, bu tablonun asıl faillerini, bu operasyonun nedenlerini, niçinlerini, nasıllarını, çok iyi biliyoruz.
Partimiz üzerinde oyun oynayanlar ve onların maşalarıyla ilgili gerekeni yapmak, refahı için siyaset yaptığımız Aziz Milletimize karşı, boynumuzun borcudur.

Bu ülkenin İYİ ve Cesur insanları olarak, “Daha Yeni Başlıyoruz!”
İyi insanlar, cesur insanlar, gönlünüzü ferah tutun.
Bizim içinde yer aldığımız hiçbir öykü, biz bitti demeden bitmez!
Tereddüttünüz olmasın. 
Bu gerçeği herkes görecek…
Burhanettin Başkan, yeniden Mersin’e iyi gelecek!


İşte buradayız...

Şehirlere ihanet edenlere inat, işte buradayız.
Şehirleri talan edenlere inat, işte buradayız.
Şehirleri sahipsiz bırakanlara inat, işte buradayız.

Bozuk düzeni, yanlış zihniyeti değiştirmeye geliyoruz...

Kim ne söylerse söylesin...
Kim ne konuşursa konuşsun...
Biz, bugün de, projelerimizi konuşmaya, Türkiye’nin geleceğini kurmaya geliyoruz. 
Türkiye’nin yaklaşan seçimini, “Beka” seçimi diye pazarlayanların, dil oyunlarına gelmeyeceğiz.
Ülkemiz ve milletimiz için en büyük beka sorunu olanlara, gerçekleri, sadece gerçekleri haykıracağız.

İki cümleyle, ördükleri ağı yırtıp, sözlerime devam edeyim...
“Beka Beka” diyorlar ya yerel seçimler için… 
Muhtar ve Belediye Başkanı seçmenin bekayla ilgisi yoktur.
Bu seçimde;
Milletimizin ve ülkemizin bekasını değil,
Devleti yönetenlerin bekasını değil,

Milletine verdiği sözleri tutmayan belediye başkanlarını,
25 yılda, şehirlerimizi mahvedip, sonra da şikayet edenleri,
Domates-biber kuyruklarını, 
Bitmeyen trafik çilesini, 
Yolsuzlukları, kayırmacılığı, 
Yüksek köprü ve tüp geçit fiyatlarını, 
Özetle, belediye başkanlarının icraatlarını oylayacağız...

Eğer, belediye başkanlarınızdan memnunsanız, devam diyeceksiniz.
Şikâyetiniz varsa, memnun değilseniz, değiştireceksiniz. 
Hepsi bu...

Sonunda kıyamet kopmayacak...
Hükümet dersini alacak, kendine çeki düzen verecek.
Buna millet karar verecek, siz karar vereceksiniz. 
Kararınızla, esaslı bir ders vereceksiniz...

 

Aziz milletim;
Bakmayın o laf kalabalıklarına. Size yalan söylüyorlar... 
Kulak verin, ben gerçeği söyleyeyim...
Bekamıza bir tehdit varsa, o da ekonomik krizdir, işsizliktir, yoksulluktur. 
Bakın, ekonomi öyle bir hâle geldi ki, bu arkadaşlar, siyasi tarihimize “domates kuyruğuna sebep olan iktidar” diye geçecekler…

 

Yarının siyasetçileri de, millete şöyle seslenecek; 
“Eeeeyy gençler;
Siz bilmezsiniz ama AK Parti zamanında domates, biber kuyrukları olurdu... 
Üç saat kuyrukta beklerdin, en fazla 2 kilo domates, 1 kilo biber alabilirdin…
Bunlaaaar domatesi biberi karneye bağlamışlardı karneye.”

Nereden nereye değil mi? 
Hayaller, göklerde milli uçak... 
Gerçekler domates-biber kuyrukları.

Arkadaşım, koca Türk devleti çadır kurmuş soğan satıyor. 
Memleketi getirdikleri hale bakın…
Tarihçiler Osmanlı’yı, “400 çadırdan Cihan devletine” diye tarif ederler.
Bu arkadaşlar, o çadır işini de yanlış anladılar galiba...
Atamız cihan devletine giden çadırlar kurmuştu, bunlar, çadırdan manavlar kuruyorlar.
Bakmayın siz o laf kalabalıklarına. 
Gerçek olan, bu çadırların önündeki kuyruklardır...
Tedbir alınması gerekenler bunlardır.

Biz, vatandaşımıza daha ucuza sebze-meyve satılmasın demiyoruz.
Biz diyoruz ki; bizi bu noktaya getiren sorunları halledin. 
Devletin fabrikalarını ucuz pahaya satıp, şimdi Devlete esnaflık yaptırmak çözüm değil.

Biz gerçeği söyledikçe, onlar beka diyor...
Türk Milleti beka meselesini, Sakarya’da, Dumlupınar’da çözdü. 
Allah o günleri bir daha göstermesin.
Öyle bir tehlike olursa, Türk milleti zaten gereğini yapar...
Ammaaa, size söyleyeyim; 

Bunların Beka dedikleri, koltuklarının bekasıdır. 
Ama telaşa gerek yok.
Koltukları da sağlamda…

Sayın Cumhurbaşkanı 4 yıl daha görevinin başında... 
Doğruları konuşan herkesi uzaklaştırdığı için, Sayın Bahçeli için de risk yok…
Dolayısıyla, yerel seçimlerde beka diye bir mesele yooook. 


Bunların ki tembel öğrenci misali:
Yerel seçimler için “Beka” demek, tembel öğrencinin, “Öğretmenim, sular kesikti ders çalışamadım” demesi gibidir…
Yani, bekayla yerel seçim birbiriyle o kadar alakasızdır.
Bana soruyorlar; 
Meral Hanım madem yerel seçimin beka ile ilgisi yok, birileri neden sürekli beka deyip duruyorlar;
Söyleyeyim;

Hatırlayınız:
Daha düne kadar, 
Her iki taraf da birbirlerine karşı siyasi ahlâka sığmayan o kadar çirkin, o kadar ağıza alınmayacak şeyler söylediler ki bir araya gelişlerini izah etmek mümkün değil.
Kendileri de bu ilişkiyi kendi tabanlarına anlatamadılar. 
Anlayacağınız tabanda ittifak oluşmadı. Bu riyakarlığı kimse kabul edemedi.
Önce inkar etmeye çalıştılar, beceremediler.  Sonra mecburen gerçeği kabul ettiler.
Beka bahanesiyle de, bu iki yüzlülüğün kılıfını uydurdular. 
“Evet, biz aslında bir araya gelmezdik ama beka meselesi” dediler
Hani derler ya “Yersen”…
Netice ne oldu? O ferâsetli milletim bu yalanı da yemedi hamdolsun. 
Herkes sokakta asıl derdini, ekonomiyi soruyor. Bizimle dertlerini paylaşıyorlar.

Ben de diyorum ki; 
Bu Muhteremleri 31 Mart'ta şöyle kuvvetlice bir sarsalım da, kendilerine gelsinler. 

Biliyorsunuz, bu bir yerel seçim…
Dediğim gibi, sonuç ne olursa olsun, Cumhurbaşkanı görevine devam edecek.
Türkiye'yi dört yıl daha yönetecek. 
Ama şunu not edin;
Milletimiz sandıkta bir ders vermezse, 1 Nisan günü, zam yağmuru başlayacak.
 
Ellerindeki belediyeleri tekrar kazanırlarsa, “Nasılsa millet halinden memnun” diyecek ve her şeyi daha pahalı yapacaklar. 
Geçim daha da zorlaşacak.
Ama oyları düşerse, emin olun ki anında kendilerine çeki düzen verecekler…

“Milletimizin verdiği mesajı aldık” diyerek, kadrolarını, politikalarını gözden geçirecekler.
Özellikle kadınlarımıza sesleniyorum;
Terliği unutmayalım. Bunlara bir anne terliği fırlatın, bakın hemen nasıl da kendilerine geliyorlar.
Kulaklarını şöyle bir çekiverelim, biraz kızartalım, bakın nasıl anında kendilerine geliyorlar, mutfaktaki yangına çare üretiyorlar.


Kardeşlerim,
“Herkes halinden memnun” diyorlar.
Ben size bir tablo aktarayım da, kim memnun, kim değil anlayalım:
Biliyorsunuz, geçen hafta Mersin’deydim... 
Silifke’de yanıma bir kızımız geldi.
Adı Elif... 
Çiftçilik yapıyor... 
Bakla yetiştiriyormuş. Kan ağlıyor kan...
“Mazot 6 lira. Tohum, ilaç, gübre fiyatları bir yılda iki kat arttı” diyor.
“Ürünü hale götürdüğümüzde, vergiydi, komisyondu derken, elde avuçta bir şey kalmıyor. Masrafımızı bile çıkaramıyoruz.” Diyor.
Eşi çiftçiliği bırakmış. Yövmiyeli işçilik yaparak evini geçindirmeye çalışıyor...
Elif kardeşim ağlıyor... 
O ağladıkça, bizim içimiz parçalandı.
Sorarım size;
Her şey yolundaysa, herkes halinden memnunsa, Eliflerimiz niye ağlıyor?
Elifler ağlıyorsa, Türkiye’yi yönetenler nasıl rahat uyuyabiliyor?

Yanımdaki arkadaşlarımla göz göze geldim. Elif anlattıkça, dişlerini sıkıyorlardı...
Ama çok şükür, hepsinin gözünde, bu düzeni değiştireceğimize olan inancı gördüm.
“İşte biz bu yüzden varız” dedim.
“İşte bu yüzden, bize oy veren vatandaşlarımızın, ve artık görünüyor ki, milletimizin umuduyuz” dedim…
Bütün adaylarımıza söylüyorum;
Yönettiğiniz yerde, bir gönül böyle kırılsın, bir köyde, bir kasabada bir garibanın hakkı yensin, hepimiz sorumlu oluruz.
Ve ben üzerime düşeni yapar, garibanın ahını dindirmeyene, bunun hesabını çatır çatır sorarım.

31 Mart’taki seçimde;
Garibanlar, âh-edenler, kandırılanlar, 
Emeklilikte yaşa takılan kardeşlerim,
3600 ek göstergesi verilmeyen memurlarım,
Atanamayan öğretmenlerim,
İşe giremeyen evlatlarım,
Evini geçindiremeyen abilerim,
Ürünü tarlada kalan, hayvanını kesmek zorunda kalan çiftçi kardeşlerim bir karar verecek.
Kendine, “Belediyeden ne hizmet alıyorum?” diye soracak.
“Oturduğum ev bana reva mıdır?” diye soracak.
“Bu doğalgaz parası, bu elektrik faturası, bu su parası nedir arkadaş” diyecek.
”Ben ömrü billah bu faturalara mı çalışacağım” diye soracak.
“Bu trafik, bu keşmekeş nedir? Ömrüm yollarda tükeniyor. Bir çözümü yok mu?” diye soracak.
İş erbabı, sanat erbabı “Parti binalarında, belediye koridorlarında, üç kuruşluk iş alabilmek için şahsiyetimden oluyorum... Bu nedir arkadaş?” diyecek.
“Bizim bir ustalığımız, bir şahsiyetimiz var... Bu bize reva mıdır” diye soracak. 
Mesela esnaf kardeşim soracak;
“Malımı niye satamıyorum, işlerim niye bu kadar kesat?” diyecek.
Mesela anneler;
“Bu file niye dolmuyor, bu tencere niye kaynamıyor?” diye soracak. 
Çocuklarımız soracak;
“Bu okullar niye bu kadar yetersiz? Niye ben zenginin çocuğu gibi okuyamıyorum?” diyecek.
“Başka memleketlerde ne güzel imkanlar var. Bizim ülkemizde niye yok?” diye soracak.
Mesela emeklilerimiz soracak... 
“Torunu götürmek için, doğru-düzgün park yok, yeşil yok.” diyecek…
“Torun biraz büyüyüp gelse, cebine harçlık koyacak imkan yok” diyecek.
“Verdikleri emekli maaşı mı, sadaka mı belli değil. Dedesi, ninesi olarak bir ihtiyacını karşılayamayacak mıyım?” diye soracak.

Ve asıl geleceğimiz soracak, gençlerimiz soracak;
“Kendimizi geliştiremiyoruz, okul masrafımız ağır, bir burs bile alamıyoruz” diyecek. “Başarının bir çıtası yok, kariyerimiz planlanmıyor, imkân sunulmuyor... Biz bu ülkenin evlâdı, bu şehrin çocuğu değil miyiz?” diye soracak.

Aziz milletim;
Allah’ın yazdığı kadere iman etmişiz.
Ancak bu kadar hoyratça yok sayılmak, kaderden değil...
Bize bir hayat biçiyorlar... 
Bu hayata, kader deyip geçiyorlar.
Rızk Allah’tandır. 
Bunlar, Allah’ın bize sunduğu rızka, göz dikiyorlar.
Soruyorum;
Bunların yazdığı yazıya rızâ gösterecek miyiz?
Bir daha soruyorum;
Bunların yazdığı yazıya rıza gösterecek miyiz?

Bize kader diye sunulanın, aslında memleketi yönetenlerin dümeni olduğunu görmeyecek miyiz?
Biz ezilirken, biz eve ekmek götürmekte zorlanırken, öbürlerinin şaşalı hayatlarını, dizi gibi izleyecek miyiz?

Elbette hayır!
Bir millet uyanıyor!
Artık hep beraber soruyoruz:
Başımızı sokup, kira derdinden kurtulacağımız bir ev için, 10 yıl-15 yıl, yemeden içmeden yaşamak zorunda mıyız?
İşe giderken, eve dönerken, bunca trafik çilesine, dünyanın yol parasını harcamak zorunda mıyız?
İş bulabilmek için, depresyonun dibine vurmak, bize reva mıdır?
Bundan sonra, boş lafa kanmak yok, sormadan inanmak yok.
Bir millet soracak! 
İşte belediye seçimleri önümüze geliyor...
“Bu belediyenin borcu ne kadar? Bu paralarla ne yapıldı, ne yapılmadı?” diye soracağız.
“Bu belediye kimlere kıyak geçiyor, niye geçiyor?” diye soracağız. 
“Bu belediye başkanının döneminde, kimler, nasıl semirdi?” diye, gözümüzü açıp bakacağız.
“Ben bu mahallede, bu ilçede, bu şehirde, kendimi maddi-manevi güvende hissediyor muyum?” diye soracağız.

Aziz milletim, sorun!
Hane halkı olarak sorun. Fert olarak sorun.
Aile meclisinde, komşu sohbetlerinde, arkadaş buluşmalarında, kahvede sorun. 
Sorun ki gerçekler konuşulsun...
Sorun ki, hakikatler daha fazla saklanamasın.
İktidarın bunca laf kalabalığı niyedir? Bu telaş niyedir, sorun.
Bakın, ne güzel demiş büyüklerimiz; 
“Çok laf yalansız, çok para haramsız olmaz…” 
Bir insan; devamlı kendini savunuyor, savunmak zorunda hissediyorsa, bilin ki kabahatlidir...

Dikkat edin, bir yaygaradır gidiyor.
Önce şu yaygarayı bir keselim. Şu yanlı televizyonların sesini bir kısalım.

Her şeyi bildiğini zanneden, lafları kocaman, kendileri küçük adamların, yalan dolu nutukları bi sussun…
Kafamız bi yerine gelsin, zihnimiz bi dinlensin yahu.
Bi dursunlar, bi sussunlar. Bi kendimizle baş başa kalalım...
O zaman sakin bir şekilde soralım;
“Ben son 5 senedir ne hizmet aldım?”
Bırakın ahkam kesmeyi de, bizi bize bırakın kardeşim.
  
Yalanlar bitti, boş vaatler uçup gitti…
Paralar bitti, suyunu çekti…
Peki ne olacak? 
Milletim sandığa gidecek, gereğini yapacak.

İktidarın başındaki kişinin işi de zor aslında... 
Elini nereye atsa, dökülüyor. Çevresinde insan kalmadı insan...
Onu değiştiriyor olmuyor, bunu taltif ediyor olmuyor.
Ben söyleyeyim;
Sizin oralarda temiz kalmış, işin ehli insanı mumla arasanız, birkaç tane ya bulursunuz, ya bulamazsınız. 
Çünkü, dümenciler temiz insanları da kaçırdı…
Durum böyle olunca, ne yapsın, o da ipin ucunu kaçırdı. 

Aziz milletim; 
Uzun sözün kısası, bu iktidarın miâdı dolduuuu... 
Rahmetli Atilla İlhan’ın dizelerinde söylediği gibi:
İktidar için o mâhur beste çalıyor artık…
Kendileri yorgun, millet yorgun. 
Yıllar yorgun, sen yorgun, boşa gitti seneler...


Aziz milletim 
Bizler demokrasiye inanıyoruz.
Demokratik düzenini kurmuş bir toplumun, mutlu ve kardeşçe yaşayacağına inanıyoruz.
Esas olan ne partidir, ne liderdir, ne de başka bir makamdır…
Esas olan millettir.
Esas olan milletin huzuru, güvenliği, sağlığı, üretimi, eğitimidir.
Benim hasretim;
Çocuklarımız için endişe etmediğimiz bir düzendir.
Benim hasretim;
Her vatandaşımın hür iradesiyle yaşadığı, eşitliğin, adaletin sağlandığı bir düzendir.
Beraber üretip hakça, kardeşçe, mümince paylaşan,
Dünya’yla rekabet eden,
İnsanı en büyük zenginlik sayan bir düzenin özlemindeyim.
İnsanımıza değer veren bir düzen istiyoruz.
Bu düzeni, biz kuracağız inşallah…

Belediye seçimleri yaklaştı. İşte iyi partili kadrolar burada... 
Göreve hazırız…
Bekliyoruz.
Millet her seçimde, kendini temsil edeceğine inandığı kişileri seçer, onlara yetki verir. 
Artık ülkemizde büyük bir değişimin zamanı gelmiştir…
Aziz milletim; 
Olan bitene bir dur demeliyiz.
Bu seçim, ders verme vaktidir. Had bildirme vaktidir... 
Olmadı işte! 
Defalarca şans verdiniz, her defasında inandınız, olmadı işte…
Güveniniz suistimal edildi. 
Emanetinize ihanet edildi.

Hazreti Peygamberimiz bir hadisinde diyor ki;
“Mümin, aynı delikten iki kere sokulmaz, ısırılmaz.”

Çünkü mümin, tedbirli olmak, ferasetli olmak durumundadır.
Burada beylere sesleniyorum;
Artık kendinize gelin. 
Milletimiz mutsuz kardeşim...
Her şeyden önemlisi, milletimiz UMUTSUZ!
Türkiye’ye bir umut şart!

Biz, Türk milletinin umuduyuz!
Eğitim alamayan, sınıf atlama imkanı kalmamış,
Bir yerlere gelmekten ümidi kesilmiş insanımızın, umuduyuz.

Evlenemeyen, evinde kendisini babasına yük gibi hisseden gencimizin, 
umuduyuz!
Çocuğunun eskimiş botunu değiştiremeyen babanın, 
umuduyuz!
Tencereyi kaynatamayan annenin, 
umuduyuz!
Barınamayan, ısınamayan, karnını doyuramayan insanımızın, 
umuduyuz!

Biz asla milletimizi umutsuz bırakmayacağız. 
Bizim devlet ve belediyecilik anlayışımız insan odaklı olacak.
İnsana değer verecek, insanı değerli hissettirecek…
Bunu şiar edinmiş İYİ Belediyecilikle, milletimizi yeniden umutlandıracağız.
Huzurumuzu, ağız tadımızı, bereketimizi yeniden têmin edeceğiz.
Ayrımcılık yapmadan, dîni, dili, kökeni, mezhebi ne olursa olsun, herkesi kucaklayarak, yerel yönetimlerdeki farkımızı ortaya koyacağız.
Sahte gündemleri samimi değil…
Yıllardır, kavga-gürültü içinde bitap düştük bitap. 
Kendilerine geleceğimizi emanet ettik, 
sonuç ortada…
Ne diyor Ebu Suud efendi;
“Yarın hakkın divanında, Sultan Süleyman’dan hesap sorar karınca…”
Bu gerçeği haykıran, Ebu Suud efendiler bitmez bu ülkede.
İYİ Parti işte bunun için var.
İşte bunun için “düşün peşime” dedim, düştünüz. 

Çünkü siz; 
memleket derdiyle dertlenen,
sorunları bilen, çözümleri olan,
milletimiz huzurlu olsun diye çırpınan insanlarsınız.

İşte bunun için, kadınıyla, erkeğiyle, delikanlısınız, mertsiniz, yiğitsiniz.

İşte partimiz kurulur kurulmaz meclise girdi, 
Aslanlar gibi mücadele ediyoruz.
31 Mart’ta da aramıza yeni yeni milyonlar katılacak.
Memlekete dirlik, düzen ve esenlik gelecek...
Gün doğacak, güneş açacak, şehirler kalkınacak!
Çocuklara, gençlere, kadınlara, erlere, emeklilere, engellilere, ezilenlere, emeği sömürülenlere, garibe-gurebaya, kimsesizlere gün doğacak.

Bu millet, uzun zamandır iyi bir yönetim anlayışını unuttu; 
Biz hatırlatacağız!
Bu millet, uzun zamandır, kendisine değer verenlerden mahrum; 
O değeri biz vereceğiz!

Milletimiz azarlanıyor, izzet-i nefsiyle oynanıyor. Yardım alana dilenci muamelesi yapılıyor...
Milletimiz, “Oy yoksa hainsiniz” gibi alçakça sözlere muhatap oluyor.
Gözünüzün içine baka baka, “Bize oy vermezseniz ruz-u mahşerde berat belgeniz olmaz” gibi, edepsizce laflar ediliyor...
Milletimiz bunları hak etmiyor! 

Geldikleri yeri unuttukları gibi, milletimizin kim olduğunu da unuttular...
Her birimizin ailesinde, atası-dedesi Yemen’de, Çanakkale’de, kurtuluş harbinde, Kıbrıs’ta şehit olmuş, gazi olmuş büyüklerimiz var.
Biz Türk milleti olarak, birbirimize bu güçlü bağlarla bağlıyız.
Bu kutsal bağımızı koparıp, milleti biz ve ötekiler diye bölenler, çok tehlikeli bir oyun oynuyorlar.
Ama millet,
bu tehditlerden bıktı, usandı… 
Milletimizi biz toparlayacağız

Cesur insanlar, Aziz milletim;

Projelerimiz var... 
Tamamı kitapçık halinde adaylarımıza dağıtıldı.
Ev ev gezip, milletimize projelerimizin detaylarını anlatacaklar.
Ben bugün, hizmetlerin özetini ve hangi dertleri çözeceğini anlatacağım.

Efendiler, Türk devletlerini yükselten ve bugün hayırla yâd ettiğimiz şahsiyetlerin ortak bir yönü vardı. Hepsi, devletin farklı kademelerinde uzun yıllar görev yapmış, milletine hizmet etmişlerdi. 
Neyin nasıl yapılabildiğini ve yıkılabildiğini görmüşlerdi. 
Ayrıca Türk Milleti ve Türk Devleti, 
yani Türk’lük bilinçleri vardı.
Biz de Milletimizi temsil edecek kadroları oluştururken, neye baktık biliyor musunuz?
Oğuz Kaan, Alparslan, Osman Bey, Atatürk,
devletlerimizi kurarken ve yüceltirken neye baktılarsa biz de ona baktık.
En başta insan gibi insan olmalarına baktık.
Ahlaklı mı, emanete sahip çıkar mı, erdemli mi, haram helal bilir mi? 
Millet sevgisi ve devlet şuuru taşıyor mu? 
Becerikli mi?  Enerjik mi?  Liderlik vasfı taşıyor mu? 
Fikre, vizyona önem veriyor mu? Hata yapsa, uyarınca kabul edip, yanlıştan döner mi? 
Aday olduğu yerin sorunlarına hâkim mi?
Çözüm önerileri var mı? 
Siyaseti bezirganlık yeri mi görüyor, yoksa millete hizmetin bir aracı mı?
Onurlu mu? 
Yarın öbür gün, eşinin, dostunun, komşusunun, akrabasının yüzüne bakabilecek icraatlar yapabilecek mi?

Yani bizim bir başkanımız, bir meclis üyemiz, bir başkan yardımcımız, alnının akıyla gelip, alnının akıyla gitmeli dedik...
Çok şükür ki kadrolarımızda, bu kriterlere fazlasıyla uyan, çok değerli insanlarımız var.

Şimdi huzurunuzda onlara seslenmek istiyorum;
Çok kıymetli başkan adaylarımız, burayı dikkatle dinleyin lütfen…
Mâlum, 25 yılı aşkın süredir Türk siyasetinin içerisindeyim.
Bugüne kadar, İçişleri bakanlığı, Meclis Başkanvekilliği dönemim dahil, herkes çok iyi bilir ki, Allah’ın izniyle, verdiğim her sözü tutarım...
Şimdi bakın, büyük Türk milletine de, sizin nasıl başkanlar olacağınızın sözünü veriyorum.

İYİ BAŞKAN;
Adildir, Şeffaftır, Mütevazıdır... 
Millî ve Evrensel Değerlere Saygılıdır…
Tarihi ve Kültürel Değerleri Korur,
Sanatseverdir…
Proje Üretir,
İnsana ve Her Canlıya Saygılıdır…
Uzlaşmacıdır,
Hukuka, Sosyal Adalete, Demokrasiye Sadıktır,
Ortak Akılla Karar Alır.
Peki, İYİ Başkan ne yapmaz?
İYİ BAŞKAN;
Lüks ve şatafat içinde yaşamaz... 
Lüks makam araçlarını kullanmaz…
Kendisi ya da yakınları sebepsiz yere zenginleşmez; isimleri yolsuzlukla anılmaz… 
Personel alımlarında hısım-akraba kollamaz… 
İsimleri, Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurucu değerleriyle ters düşenlerle anılmaz…
Dinî inançlarını siyasi malzeme yapmaz; Söylemlerine mukaddes dinimizi alet etmez…
Çevreye, doğaya zarar veren projelere imza atmaz…
Hayvan haklarını ihlal etmez, ihlale duyarsız kalmaz… 
Kimseyi küçümsemez… 
Toplum yararına olmayan gösterişli yatırımlar yapmaz… 

Bizim İyi belediyecilik anlayışımız, milletimizin ruhuna, geleneğine, göreneğine, en uygun anlayıştır. 
Bizim iyi belediyecilik anlayışımızın, demokratik katılımcı bir felsefesi vardır.
Katılımcı belediyecilik;
O şehirde, o ilçede yaşayan herkesi kucaklamak, hizmeti herkese götürmek, herkesin faydasına işler yapmak demektir.

Falanca aileleri, filanca kişileri, falanca dernekleri, filanca vakıfları kayırmak, bizim yapacağımız iş değildir.
Hak var, iltimas yok...
Kayırmacı ve ballı ihaleler vermeyeceğiz.
Eşe-dosta taşeron şirketler kurdurmayacağız.  

İyi belediyecilik, belediye kaynaklarının, kimseye peşkeş çekilmediği belediyeciliktir.
Belediye öyle kafasına göre çalışmayacak…
Başkan, kafasına göre proje icat etmeyecek… 
Belediyeyi yönetenler, liyakatli insanlardan seçilecek. Takım çalışması olacak. 
Siyaset belediyeye tesir etmeyecek.
Bakın burası önemli;
Falanca parti yöneticisinin filanca kişinin siyasi ağırlığıyla, o ilde, o ilçede iş yapılıp, hak yenmeyecek. Hakeden de, hakkını sonuna kadar alacak…
Şehrin sakinleriyle, devamlı iletişimde olunacak…
Bir karar alınırken, iyi çalışılacak…
Ne getiriyor, ne götürüyor diye bakılacak, bilinecek, milletimize iyi anlatılacak… 
Kent, ilçe ya da belde sakinlerinin onayı varsa yapılacak.
Bu şekilde katılımcı bir yönetim anlayışı, demokrasinin olmazsa olmazıdır.
Tepeden yok edilen demokrasi kültürünü, biz tabanda yeniden kuracağız.

Aziz milletim;
Biz, koca bir ömür, bugünler için hazırlandık. 
Kendimizi bugünler için yetiştirdik. 
Dolar istiflemedik, insan biriktirdik, fikir, proje biriktirdik… 
Ülkemize hizmet etmek, milletimize büyük faydalar sağlamak, gençlerimizin yolunu açmak için çabalıyoruz.  
Bugün bunları yapmaya hazırız.

Şehir kurmak bir erdemdir.
Şehri korumak bir erdemdir.
Şehri geliştirmek bir erdemdir.
Mekan son derce önemlidir.
“Ahirette iman, dünyada mekân” çok güzel ve derin bir sözdür…
Mimar Turgut Cansever üstadın, şehir ve medeniyet arasında kurduğu bağları, anlayacak kapasitede olmayanlar, şehir yönetemezler.
Bugün, adeta istif halinde tıkıldığımız evler-konutlar-siteler, insanın maddi-manevi tüm ihtiyaçlarını karşılıyor mu?
“Ev alma komşu al.” der büyüklerimiz. 
Bugünün şehircilik anlayışında, komşuluklar ölüyor…
İnsanımızın hikmet dairesi içinde yaşayabileceği evler, bu evlerden oluşan sokaklar, mahalleler, beldeler ve ilçelerle, ulvî şehirler oluşturmak mümkündür.

Mesela merak ediyorum;
Şu anda şehirlerimizi yönetenler, acaba Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Beş Şehir” adlı muhteşem kitabını okudular mı?
Mesela, hayallerinde, Huzur romanının fonundaki İstanbul’u, hiç canlandırdılar mı?
Ya da, Sadri Alışığın, “Ah güzel İstanbul”unu izlediler mi?
Sevmek zamanı filmini bilirler mi?
Yahya Kemal’in şiirlerini, siyasi nutuk malzemesi yapmanın haricinde, başka bir gözle okudular mı?
Mesela, kendi gök kubbemizin, ne muhteşem bir şey olduğunu, hiç hissettiler mi acaba?

Biz biliriz Efendiler, biz hissederiz...
Allah’ın izniyle, biz en güzelini yaparız.

Akıllı şehirlerden, çevre dostu şehirlere,
Sosyal şehircilik politikalarından, trafiğe, imara, israfa, eğitime kadar, çözümlerimiz hazır.
Biz, bu vizyona sahibiz…
Bugün bu toplantımızda, hem adaylarımızı, hem de İyi Belediyecilik vizyonumuzu milletimizle paylaşıyoruz...
İyi parti kadrolarındaki yüzlerce akademisyenimiz, şehir plancımız, sosyoloğumuz, psikoloğumuz, mühendisimiz, mimarımız, tarihçimiz, işletmecimiz, kafa kafaya verdiler…
Oturdular ve muhteşem bir belediyecilik vizyonu oluşturdular.
Maşallah, kadrolarımızla gurur duyuyorum.
Hepsi memleketin has evlatları. 
Okumuş, çalışmış, sorumluluk sahibi iyi partililer... 
Ne mutlu sizlere, milletimize hizmet edeceksiniz. 
Ve mutlu bana ki;
Sizlerle beraber çalışmak, sizlerle beraber üretmek, milletin sorunlarına çare olmak, bu kula nasîb-oldu...
Hayatımın en güzel günlerini geçiriyorum aranızda.
Harikasınız. 
Hepinizin emeğine sağlık. 
Gönlünüze-zihninize sağlık…

Aziz milletim;
Müjdeler olsun ki, 31 Mart’tan hemen sonra, bayram sofraları kurmaya hazırız.
Milletimize, “Ana gibi yar” olmaya hazırız.
Millete dost, yoldaş olmaya hazırız.
Aç-açıkta insan bırakmamaya hazırız.

Afetlere dayanıklı şehirler kurmak için geliyoruz.
Kendi enerjisini üreten şehirler yapmaya gün sayıyoruz.
Çeşmelerinde tertemiz-sağlıklı sular akan şehirler için sabırsızlanıyoruz.
Çevreye duyarlı, iyi hayatların yaşanacağı şehirler kurmak için heyecanlanıyoruz.
Bitkisinden hayvanına, bütün canlılara dost olmak için, canlıların da şehrin bir parçası olduğunu, yeniden hatırlatmak için geliyoruz.
Hızlı, ucuz, etkin ulaşımı olan şehirler kurmak; 
insanlarımızı ulaşım sıkıntısından kurtarmak için, gün sayıyoruz.

Bu yüzden, milletimizden;
Esnaf dostu, dükkan dostu, çarşı-pazar dostu şehirler için, oy istiyoruz.
Markaları olan şehirler oluşturmak için, oy istiyoruz.
Tarım yapılan, tarımı planlanan, tarımı desteklenen, toprağın, üreticinin değerinin bilindiği bir yönetim için, onay istiyoruz.
Yatırımların doğru planlandığı, paranın çarçur edilmediği bir yönetim için, izin istiyoruz.
Kendi işçilerimizin çalıştığı, milli üretimin yapıldığı tesisler kurmak için gün sayıyoruz.
Günden güne hızla kalkınan şehirlerde yaşamanın gururunu hep beraber hissetmek için geliyoruz.
Komşulukların, mahalle hayatının, yeniden eski güzel günlerine döndüğü hayatlar için,
Birlik beraberliğin sağlandığını görmek için,
Sivil toplumun, gerçekten sivil olduğu,
derneklerin, vakıfların, şehre katkı sağladığı bir toplumsal hayat kurmak için, 
milletimizden yetki istiyoruz.
Huzurlu ve sosyal bir kent hayatı oluşturmak istiyoruz...
Katılımcı yönetimler için, 
şehirlerimizi birlikte yönetmek için, 
izin istiyoruz.
İnsanların sağlığını koruyan şehir anlayışımız var...
Spor yapılan zinde şehirlerimiz olacak.
Sanat üretilen, sokağında mutlu olunan, estetik şehirlerde yaşayalım... 
Bunu hak ediyoruz ve sizden bunun onayını bekliyoruz.
İyilik evleri kurmak, yardımlaşmayı yaşam biçimi haline getirmek için geliyoruz...
Yaş almışlarımıza hizmetin, kimsesiz çocuklarımıza şefkatin, ihtiyaç sahiplerine onurlu desteğin formülleriyle geliyoruz.
Bakıma, korunmaya muhtaç tek bir çocuğumuz kalmasın diye, Çocuk Koruma Evleri açacağız.
Sosyal yardımlar artacak...
“İyi Kart”lar, vatandaşımıza bir hak olarak verilecek. 
Bağış değil, sadaka değil, oy için değil, hak olduğu için verilecek hak! 
İzin verin;
ŞEHİRLERE İYİLİK DOKUNSUN!
İzin verin;
İYİ BELEDİYECİLİK KAZANSIN!

Şunu unutmayın!
Gün yaklaşıyor.
Şehirlere ihanet edenleri, hizaya çekme vakti yaklaşıyor...
Osman Bey, cihan devletine giden çadırları, 
siz şehirlerimizi çadır kentlere çevirin diye kurmadı.
Fatih İstanbul’u, siz ihanet edin diye almadı.
Ecdadımız, parkları-bahçeleri, siz yağmalayın diye açmadı.
Mustafa Kemal çiftliği, siz üzerine çökesiniz diye kurmadı.


Ne yapacağımızı da biliyoruz, ne yapmayacağımızı da…
Değerli başkanlarım;
Bakın, biz söz verip unutanlardan değiliz... 
Onlar unutturmak istese de “And içmek” bizim için kutsaldır.
O yüzden, bütün bu taahhütlerimizi yerine getirirken, bağlı kalacağımız ilkelerimizi de bir and haline getirdik.
Bugün, burada, bu güzel âdeti başlatıyorum…
Bütün adaylarımıza bu metni imzalatıyorum…
Ve şimdi;
Aziz milletimizin huzurunda, iyi belediyecilik andı için, 
bütün belediye meclis üyesi adaylarımızı, 
il genel meclis üyesi adaylarımızı, 
belediye başkan adaylarımızı,
hep birlikte andımızı okumaya davet ediyorum..
Lütfen ayağa kalkınız ve benden sonra cânı gönülden şevk ile tekrarlayarak, Büyük Türk Milleti’ne söz veriniz; 

Aziz milletimize hizmette,
Adalet ve eşitlik idealinden ayrılmadan,
Vatandaş memnuniyetini esas alan,
Milli, çoğulcu, katılımcı bir yol izleyeceğime,
Gece gündüz ayırmadan,
Yılmadan, yorulmadan çalışacağıma,
İşimde hızlı ve çözümcü,
Hesabımda temiz, Tutumlu ve şeffaf olacağıma,
Tarihi ve kültürel değerlerimizi saygıyla,
Doğayı ve çevreyi sevgiyle koruyacağıma,
Kimsesizlerin kimsesi, 
Evsizlerin de yuvası olacağıma,
Gariplerin suyunu, Aşını, İlacını,
Gurebanın da, duasını almaya çalışacağıma,
İYİ BELEDİYECİLİK ANLAYIŞIMIZDAN,
BÜYÜK VE GÜÇLÜ TÜRKİYE ÜLKÜMÜZDEN,
Yaratılanı, “yaratan’ın emaneti” görüşümüzden, asla ayrılmayacağıma,
Aziz TÜRK MİLLETİ huzurunda,
Namusum ve şerefim üzerine, and içerim!

Bu metni okumak her babayiğidin harcı değildir, ona göre...
Andını unutanları, andına sahip çıkmayanları biliyorsunuz.
O yüzden, kıymetini bilelim, başkanlarımıza sahip çıkalım.
Her daim yardımcıları olalım.
Allah sizi de, bizi de utandırmasın...
Biz sözünün eri olanlardanız. O yüzden sözünün eri olanların kıymetini de biliriz.
Türkiye, geçtiğimiz hafta, sözünün eri bir evladını daha kaybetti...
Türk Milleti’nin gür sesine, Ozan Arif’e, Cenâb-ı Hakk’tan rahmet ve mağfiret diliyorum. 
Mekânı cennet olsun. 
Ozan Arif, herkes sustuğunda haykıran adamdı... 
Ozan Arif, bir kutlu davanın destanını yazan adamdı...
Ömrünü, Allah, millet ve vatan yoluna adayanların ozanıydı.
Ozanımıza rahmet olsun. 
Türk milletinin başı sağ olsun.

Dava arkadaşlarm;
Bugün bir başka büyük acımızın da yıldönümü.
20 Şubat 2015 Cuma günü, Ege’de bir yiğidi, Fırat Çakıroğlu’nu namertçe kopardılar aramızdan.
Fırat, karşıt görüşlü yüreklerin bile, dik duruşunu selamladığı yürekli bir vatan evladı.
O günü hiç unutmuyorum. “Dağlar kadar acımız, dayanacak gücümüz var” dedik...
Ve 24 yaşında bir fidanı, toprağa verdik.
Ruhun şad, mekanın Cennet olsun...

Son mektubunda diyordu ya gencecik fidan;
“Mustafalar ölür, Allah davası ölmez, Milliyetçilik yaşar…” 
Biz de diyoruz ki; yiğit ölür, ama Allah davası Ölmez! 
Türk Milliyetçiliği ölmez! Türklük ölmez! 

Hepinize muvaffakiyetler diliyorum.
Şimdi illerinize, ilçelerinize dönün. 
Karşılaştığınız herkese, Yaratan’ın bir eseri, ve yönetenlere kıymetli bir emaneti olduğunu hatırlayarak muamele edin. 
Her gördüğünüzü Hızır bilin.
Allah ayağınıza taş değdirmesin.
Allah kötülerle karşılaştırmasın.
Millet bizden hizmet bekler. 
Allah yar ve yardımcınız olsun.
Allah’a emanet olun.

Günün Diğer Haberleri