Eğitim İş Genel Başkanı Veli Demir, 1 Eylül 2016 tarih ve 29818 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Milli Eğitim Bakanlığı Özel Program ve Proje Uygulayan Eğitim Kurumları Yönetmeliğine tepki gösterdi

Eğitim İş Genel Başkanı Veli Demir, 1 Eylül 2016 tarih ve 29818 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Milli Eğitim Bakanlığı Özel Program ve Proje Uygulayan Eğitim Kurumları Yönetmeliğine tepki gösterdi

Demir yaptığı açıklama da, ‘Her yönüyle kayırmacı ve torpilci sistem üzerine kurgulanmış bu Yönetmelikte, idarenin “kendisinden olmayan” öğretmen ve yöneticileri idari soruşturmalar ve disiplin cezaları ile proje okullarından uzak tutma amacına hizmet eden 8/1-ç ve 9/1-c maddeleri ile tam bir “torpil” düzeni öngören atama usulüne ilişkin 13. ve 14.maddeleri ve hiçbir gerekçe ve somut dayanak olmaksızın mevcut öğretmen ve yöneticilerin tasfiyesini öngören Geçici 1. Maddesinin yürütmesinin durdurulması ve iptali amacıyla Sendikamızca Danıştay nezdinde dava açılmıştır.’ Dedi.

 

DANIŞTAY BAŞKANLIĞI’ NA

                                                                                  ANKARA    

                       

 

Telafisi Mümkün Olmayan Zararların Ortaya Çıkacağı Gözetilerek

 

Savunma Alınmaksızın ve Sonrasında Esas Hakkında Karar Verilinceye Kadar

 

Yürütmenin Durdurulması İstemlidir

 

 

 

DAVACI                               :Eğitim ve Bilim İşgörenleri Sendikası (EĞİTİM-İŞ)

                                               Ataç 2 Sokak 43/4 Kızılay – ANKARA

 

VEKİLİ                                 :Av. Burak SABUNCU

                                               Mithatpaşa Cad. 66/15 Kızılay-ANKARA

 

DAVALI                                           :Milli Eğitim Bakanlığı – ANKARA

 

ÖĞRENME TARİHİ          :01.09.2016

 

KONU                                   :01.09.2016 tarih ve 29818 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Milli Eğitim Bakanlığı Özel Program ve Proje Uygulayan Eğitim Kurumları Yönetmeliği’nin;

  • 8. Maddesinin 1. Fıkrasının (ç) bendinin,
  • 9. Maddesinin 1. Fıkrasının (c) bendinin,
  • 13. Maddesinin tümüyle,
  • 14. Maddesinin tümüyle,
  • Geçici 1. Maddesinin,

öncelikle yürütmesinin durdurulması sonrasında iptali talebinden ibarettir.

AÇIKLAMALAR

Milli Eğitim Bakanlığı Özel Program ve Proje Uygulayan Eğitim Kurumları Yönetmeliği’nin 8. Maddesinin 1. Fıkrasının (ç) bendi ve 9. Maddesinin 1 fıkrasının (c) bendi aynen;

 

ç) Başvurunun son günü itibarıyla, son dört yıl içinde adlî veya idarî soruşturma sonucu aylıktan kesme ya da daha üst ceza almamış olmak veya soruşturma sonucu görev yeri değiştirilmemiş olmak.

c) Başvurunun son günü itibarıyla, son dört yıl içinde adlî veya idarî soruşturma sonucu aylıktan kesme ya da daha üst ceza almamış olmak veya yöneticilik görevi üzerinden alınmamış olmak.

şeklinde yerini almıştır.

Hüküm, soruşturma nedeniyle görevden alınan öğretmen ve yöneticilerin bu okullara atanmasına engel teşkil etmektedir.

Söze konu hüküm hakkında, bugüne kadarki mevcut uygulamaların beraberinde getirdiği tecrübelerle rahatlıkla söylenebilir ki; tam anlamıyla keyfi ve kötüye kullanım imkanı sağlamaya yöneliktir. 

Bugüne kadar sayısız örnekle karşılaşıldığı üzere, idare, hukuka bağlılık yerine, kendileriyle tam bir uyum ve koşulsuz bağlılık içerisinde hareket etmeyen yöneticilerin tasfiyesi uğruna eşi benzeri görülmemiş hukuksuzluklara imza atmıştır. Bu hedeften sapmamak uğruna yaşanan, son birkaç yıldır süregelen ve tüm ülke kamuoyunda infiale neden olacak uygulamalar da herkesin malumudur. Böylesine bir ortamda söz konusu hükmün kötüye kullanılmayacağını beklemenin fazlasıyla iyiniyetten öte bir yaklaşım olmayacağı açıktır. Her daim ateşe hazır bir silah mahiyetinde, baskı kurmak, yıldırmak, kendi adamını seçmek uğruna sudan sebeplerle öğretmenler ve yöneticiler hakkında soruşturmaların açıldığı, disiplin cezalarının verildiği, görevden almaların kolaylıkla yapılabildiği mevcut sistemde, soruşturma sonucu görevden alınmış olmak şeklinde bir koşulun neye hizmet edeceği de ortadadır.  

Hal böyleyken idarenin kolaylıkla soruşturma sonucunda görevden aldığı bir yöneticinin yargı yoluna başvurması halinde dahi -yargılama süresi de gözetildiğinde- bu sistemden bertaraf edilmesi kolaylıkla sağlanacaktır. İdare ile uyumlu çalışmak yerine hukukun gereğini yerine getirmeye niyetli yönetici ve öğretmenlerin engellenmesi amacıyla ortaya çıkacak soruşturmalardan başını kaldıramadığı ortam da yaratılmış olacaktır.

Mevcut mevzuatta bir öğretmen ya da yönetici hakkında herhangi bir sebeple soruşturma başlatılması ve soruşturma dayanak gösterilerek disiplin cezası uygulanması veya yer değiştirilmesi son derece basit ve sıklıkla da uygulanan bir yöntemdir. Bu halde söze konu disiplin cezaları ve yer değiştirme işlemlerinin bu proje okullarına atanmaya engel olarak kriter getirmesi tam bir keyfiyete dönüşecek bir uygulama olacaktır.

Söz konusu yönetmeliğin amacı eğitim kurumlarında niteliğin artması ve bazı okulların özel statüye tabi tutulması ise burada görev yapacak öğretmen ve yöneticilerin kariyer ve liyakat sahibi, özel nitelikte seçilmesini öngörmesi gerekmektedir. Bu haliyle bakıldığında da düzenlemenin amaca aykırı nitelikte bir kriter getirmesi idari işlemlerde aranan ölçülülük ve gereklilik ilkeleri bakımından hukuka aykırı niteliktedir.

 

Dava konusu Yönetmeliğin 13. ve 14. Maddelerinde proje okullarına atanacak öğretmen ve yöneticilere ilişkin atama usulüne yer verilmiştir. Hükümler aynen;

Öğretmen atama

MADDE 13 – (1) Bu Yönetmelikte aranan şartları taşıyan öğretmenler arasından eğitim kurumunun bağlı bulunduğu genel müdürlüğün inhası, İnsan Kaynakları Genel Müdürlüğünün teklifi ve Bakanın onayı ile dört yıllığına atama yapılır. Eğitim kurumunun bağlı bulunduğu genel müdürlükçe belirlenen kriterlere göre görevinde başarı gösteren öğretmenlerin görev süresi ilk atamadaki usulle dört yıl daha uzatılabilir.

 (2) Proje okullarına 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 38 inci maddesine göre öğretim elemanları ders vermek üzere görevlendirilebilir. Görevlendirilecek öğretim elemanlarında bu Yönetmelikte belirtilen şartlar aranmaz.

Yöneticiliğe görevlendirme

MADDE 14 – (1) Bu Yönetmelikte aranan şartları taşıyan yöneticiler arasından eğitim kurumunun bağlı bulunduğu genel müdürlüğün inhası, İnsan Kaynakları Genel Müdürlüğünün teklifi ve Bakanın onayı ile dört yıllığına görevlendirme yapılır. Eğitim kurumunun bağlı bulunduğu genel müdürlükçe belirlenen kriterlere göre görevinde başarı gösterenlerin görev süresi ilk görevlendirmedeki usulle dört yıl daha uzatılabilir.

(2) Proje okullarına en az doktora düzeyine sahip olmak kaydıyla 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun 38 inci maddesine göre öğretim üyeleri yönetici olarak görevlendirilebilir. Görevlendirilecek öğretim üyelerinde bu Yönetmelikte belirtilen şartlar aranmaz.

şeklinde düzenlenmiştir.

Söze konu hükme göre öğretmen ve yönetici atamalarının, genel müdürlüğün inhası, İnsan Kaynakları Genel Müdürlüğünün teklifi ve Bakanın onayı ile yapılması öngörülmüş ve görev süresinin uzatılması da aynı usullere bağlanmıştır.

Görüleceği üzere düzenleme, tam bir “torpil” düzenin işleyebilmesine imkan sağlayan, hiçbir somut kriter öngörmeyen, duyuru yapmaya gerek görmeyen, başvuru kabul etmeyen yarışma sınavının olmadığı, memuriyet hukukun temeli kariyer ve liyakat ilkelerinin “yanından geçmeyen” bir atama usulü öngörmektedir.

Görev süresinin uzatılması konusunda da hüküm tam bir keyfiyet tanımaktadır. “Görevinde başarı gösterenler” şeklinde yer verilen kriterin hiçbir somut öngörüsü bulunmamaktadır. Başarılı ya da başarısız sayılmanın hiçbir objektif kriteri ifade edilmemiştir.

Diğer yandan 13. ve 14. Maddelerinin 2. Fıkralarında öğretim üyelerinin görevlendirilmelerinde ise genel özel şartlar dahi aranmamakta, somut ve elle tutulur hiçbir belirleme yapılmamaktadır.

Esasen söze konu düzenlemenin ne denli ağır ve açık kötüye kullanmaya açık olduğu ve hukuka aykırı olduğuna yönelik üzerinde fazlaca hukuki değerlendirme yapmaya da gerek yoktur. Ancak kısaca ifade etmek gerekirse, davalının amacı, tarafsızlık ve fırsat eşitliği sağlanarak sürdürülmesi gereken kamu hizmeti için en ehil, en nitelikli, en başarılı olanı işbaşına getirmek değildir. Dünyanın demokrasi mücadelesinde yol kat eden bütün ülkelerinde iktidarlar gücü suistimal etme eğilimi ortaya koyabilirler. Bu tür girişimlere karşı yargı kurumlarının ortaya koyacağı “bağımsız” tutum demokratik rejimin hedeflediği yüksek kamusal yararın gerçekleşmesine en güçlü katkıyı sunar.

Kamu hizmeti, devlet ya da diğer kamu tüzel kişileri tarafından ya da bunların gözetim ve denetimleri altında, genel ve ortak gereksinmeleri karşılamak, kamu yararı ya da çıkarını sağlamak için yapılan ve topluma sunulmuş bulunan sürekli ve düzenli etkinliklerdir.(AYM. 23.06.1995 tarih, 1994/71E, 1995/23K) Bu hizmetin muhatabı, toplumun bütünün yararı için faaliyet göstermesi beklenen devlet tüzelkişiliğine yapılır. Bu nedenle mevcut hukuk düzenimize göre kamu hizmeti verecek kişi ya da kişilerin nesnel ölçütlerle belirlenmesi zorunludur. Söz konusu belirlemenin kamu yararına olabilmesi için, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun(DMK) 3 üncü maddesi ile atama sürecinde kariyer ve liyakat ilkelerine uygun davranılması zorunluluğu getirilmiştir. Kariyer ve liyakat kavramları kamu personeline tanınmış temel güvencelerdendir. Bu güvencelerle, kamu görevlilerinin huzurlu bir ortam içinde ve kamu yararına yönelik olarak çalışma yapabilmelerine olanak sağlanmaya çalışılmıştır. Hükümde kariyer, devlet memurlarına, yaptıkları hizmetler için lüzumlu bilgilere ve yetişme şartlarına uygun şekilde, sınıfları içinde en yüksek derecelere kadar ilerleme imkanını sağlamaktır. şeklinde, liyakat ise devlet kamu hizmetleri görevlerine girmeyi, sınıflar içinde ilerleme ve yükselmeyi, görevin sona erdirilmesini liyakat sistemine dayandırmak ve bu sistemin eşit imkanlarla uygulanmasında Devlet memurlarını güvenliğe sahip kılmaktır. şeklinde tanımlanmıştır.  Görüldüğü üzere kariyer ve liyakat kavramları, 657 sayılı yasanın temel ilkeleri olup, kamu personeline tanınmış güvencelerdendir. Kariyer ilkesi meslekte uzmanlaşmayı getireceği için, kamu hizmetinin daha verimli sunulmasını sağlar. Elde edilecek kıdem sayesinde memur işinde tecrübe ve bilgi kazanır. Liyakat ilkesi ise söz konusu hizmet için en ehil, en nitelikli, en başarılı kim ise, hizmetin ifasına yönelik tercihte onun öne çıkarılmasını anlatır. Kariyer ve liyakat ilkeleri göz ardı edilirse, kamu hizmetinin temel unsurlarından olan “süreklilik” yok edilir, memuriyet güvencesi ortadan kaldırılır ve tüm bunların doğal sonucu olarak da, kamu hizmetinin ehil kişiler elinde etkin ve verimli şekilde sağlanması hedefi ıskalanır.

Kanun, Devlet memurluğunu bir meslek olarak kabul etmekte ve bunlara, sınıfları içinde en yüksek derecelere kadar ilerleme imkanı sağlanmasını, sınıflar içinde ilerleme ve yükselme işlemlerinin yeterlik sistemine dayandırılmasını öngörmektedir. Bu iki ilkenin temelinde, objektif kurallar çerçevesinde işin ehline verilmesi ve hak etme kavramı yatmakta olup, kamu hizmetlerinin etkin ve verimli bir şekilde gerçekleştirilmesinin tek güvencesinin de, hizmetin yetişmiş, ehil kamu görevlilerince yerine getirilmesiyle sağlanabileceği tabiidir.(Danıştay 5. Daire 2004/3658E. 2004/5187K.   10.12.2004 tarih)

Danıştay’ın yerleşik içtihatlarında ifade edildiği üzere, kariyer ve liyakat ilkelerinin sağlıklı biçimde işleyebilmesi için, idarenin nesnel ölçütlerle tespit edilen ölçme ve değerlendirme uygulaması yapması zorunludur. Danıştay, bu uygulamanın istenen amacı sağlayabilmesi için ise kamu yararı ve eşitlik ilkelerine uyulması gerekliliğinin altını çizmiştir. İdarenin, kamu yararı ve bu amaçla birebir örtüşen eşitlik ilkesini dışlayarak “özel amaçla”  işlem yapması halinde “amaç saptırması” durumu meydana gelir ki, bunun anlamı “ idari işlem yapma yetkisini ve usulünü, bu yetkiyi ve usulü veren özel kanunda gerçekleştirilmesi öngörülen amaç dışındaki bir amacın gerçekleştirilmesi için kullanılarak işlem tesisi”dir. Yine idari hukukunda, idari işlemlerin hukuka uygunluk denetiminde kullanılan “sebep unsuru” ile anlatılmak istenen şey, idari işlemin hukuken geçerli bir sebebe dayanması zorunluluğudur. Yani idareyi işlemi yapmayan sevk eden olayların toplamı, idari işlemin sebep unsurunu oluşturur. Uygulamada idareler genellikle yaptıkların işleme sebep olarak, mevzuatın kendilerine verdiği “yetkiyi” gösterirler. Oysa idarenin yapması gereken, işlemi yapmasına neden olan meşru sebepleri ortaya koymasıdır.

Söz konusu anlatımlarımız etrafında kamu personeli hukukunun temel ilkelerinden olan kariyer ve liyakat ilkelerini hiçe sayar nitelikte, tamamen kişisel değerlendirmelerin etkili olduğu bir usulün öngörülmesi açıkça hukuka aykırıdır.

Atamalarda duyurunun öngörülmemesi, başvuru kabul edilmemesi hükmün eksik düzenleme niteliğini de açıkça ortaya koymaktadır.

 

Dava konusu Yönetmeliğin Geçici maddesi ile proje okullarındaki mevcut yönetici ve öğretmenlerin Yönetmeliğin yürürlüğe girmesiyle birlikte görevlerinin sona erdirileceği ifade edilmektedir. Hüküm;

Geçiş hükmü

 GEÇİCİ MADDE 1 – (1) Bu Yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihte valiliklerce ataması yapılmış olan öğretmenler ile görevlendirilmesi yapılmış yöneticilerden dört veya sekiz yıllık görev süresini tamamlayanların görevleri sona erer. Bunlardan sekiz yıldan az, dört yıldan fazla çalışanlar bu okullarda sekiz yıllık görev süresi tamamlamak üzere atanabilir/görevlendirilebilirler. Görev sürelerini dolduran yönetici ve öğretmenler istekleri de dikkate alınarak ilgili mevzuatı uyarınca durumlarına uygun okullara öğretmen olarak atanırlar. Bu öğretmenlerden herhangi bir okul/kuruma atanmak üzere başvuruda bulunmayanların veya tercihlerinden birine atanamayanların görev yerleri il içerisinde valiliklerce resen belirlenir

şeklinde yer almıştır.

Mevcut öğretmen ve idarecilerin hangi neden ve saikle görevlerine son verildiğini idare açıklamalıdır. Hangi kamu yararı saiki mevcut personelin tamamının tasfiye edilmesini haklı kılmaktadır. Bugüne kadar görevlendirilen, bu yönde herhangi bir başarısızlığı ve olumsuz durumu tespit edilmemiş, bu görevlerini sürdüren kamu görevlilerinin bu şekilde tümüyle tasfiye edilmesi takdir yetkisinin ağır ve açık kötüye kullanılmasıdır.  Hukuk devleti ilkesinin gereği hukuki güvenlik ve statü hukukunun temeli olan istikrar kazanmış hakların korunması gerekliliği tamamıyla bertaraf edilmiş durumdadır. Bu haliyle söze konu düzenlemenin gereklilik ve ölçülülük bakımından sakatlığı ortadadır.

 

SONUÇ ve İSTEM:

Yukarıda arz ve izah edilen nedenler ve mahkemece resen gözetilecek hususlar dikkate alınarak,

01.09.2016 tarih ve 29818 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren Milli Eğitim Bakanlığı Özel Program ve Proje Uygulayan Eğitim Kurumları Yönetmeliği’nin;

  • 8. Maddesinin 1. Fıkrasının (ç) bendinin,
  • 9. Maddesinin 1. Fıkrasının (c) bendinin,
  • 13. Maddesinin tümüyle,
  • 14. Maddesinin tümüyle,
  • Geçici 1. Maddesinin,

savunma alınıncaya ve sonrasında esas hakkında karar verilinceye kadar öncelikle yürütmesinin durdurulmasına ve sonrasında iptaline, cevap süresinin kısaltılmasına, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı idareye yükletilmesine karar verilmesini saygılarımızla arz ve talep ederiz.

Davacı EĞİTİM-İŞ Sendikası Vekili

Av. Burak SABUNCU

EKLER.

EK.1-Onaylı vekaletname sureti.

EK.2 –Dava konusu düzenleme

 


 

Advert