*Dikkat eksikliği, algılama bozukluğu, unutkanlık gibi belirtilerle ortaya çıkan beyin yorgunluğu, iş ve sosyal yaşamı olumsuz etkiliyor *Tüm dünyada ve ülkemizde giderek artan obezite ve diyabet, “insülin direnci” olarak adlandırılan metabolik sorunu da beraberinde getiriyor *Yarıyıl tatili yaklaşırken anne ve babaların karnelerdeki zayıf notları, sadece çocuğun başarısızlığı olarak görmemesi önem taşıyor. *Hamilelik süreci kış aylarına denk gelen anne adayları, bulaşıcı hastalık riski ile daha çok karşı karşıya kalıyor *Kar yağdığında bembeyaz örtüyle kaplanan sokaklar, çocuklar için oyun alanına dönüşüyor. Özellikle okulların tatil olduğu yerlerde birçok çocuk gün boyu eve girmek istemiyor.

BEYİN YORGUNLUĞUNU ÖNLEMENİN YOLLARI

Dikkat eksikliği, algılama bozukluğu, unutkanlık gibi belirtilerle ortaya çıkan beyin yorgunluğu, iş ve sosyal yaşamı olumsuz etkiliyor. Beyin yorgunluğunu atmak ve beyin sağlığını korumak için günlük yaşam içinde uygulanabilecek birkaç basit öneriyi dikkate almak önem taşıyor. Memorial Şişli Hastanesi Nöroloji Bölümü’nden Uz. Dr. Abdullah Özkardeş, beyin yorgunluğu ile başa çıkmanın yolları hakkında bilgi verdi. 

Yoğun iş temposu beyni yoruyor
Beyin yorgunluğunun belirtileri genellikle Alzheimer hastalığı ile karıştırılmaktadır. Ancak Alzheimer hastalığı genetik faktörlere dayanmıyorsa genellikle 65 yaş sonrası ortaya çıkmaktadır. Beyin yorgunluğu ise özellikle yoğun iş yaşamı olan herkesin karşılaşabileceği bir durumdur.
Beyin yorgunluğuna neden olabilecek birçok faktör bulunmaktadır. Rahatsızlığın giderilebilmesi için beyin yorgunluğuna neden olan faktör ya da faktörlerin belirlenebilmesi gerekmektedir.
Fazla stres yükü
Çalışma alanın konforsuz olması
Uyku kalitesi ve süresinin az olması
Elektronik cihazlar
Kişinin kendisine ve ailesine yeteri kadar zaman ayıramaması
Yanlış beslenme alışkanlıkları
Bazı metabolizma hastalıkları ve çeşitli rahatsızlıklar
Sevdiğiniz kişiler ve işlerle vakit geçirin
Beyin yorgunluğundan kurtulmanın ve zihni temizlemenin en iyi yolu kişinin kendisine zaman ayırmasıdır. Troitin yeterince çalışmaması gibi beyin yorgunluğuna sebep olan başka bir rahatsızlık varsa bu hastalığın da belirlenip tedavi edilmesi gerekir. Mesai saatlerinin dışında işle ilgili düşüncelerden uzak durmak ve hobilerle uğraşmak beyin yorgunluğunun tedavisinde önemli bir yer tutmaktadır. Günün yorucu ve stresli kısmından uzaklaşıp insanların kendisine zaman ayırması gerekmektedir. Bu zamanlarda özellikle toprakla zaman geçirmek ve çıplak ayakla toprağa basmak vücuttaki elektro manyetik yükün boşalmasını sağlamaktadır.

B,C ve E vitamini alın
Beyin yorgunluğu yaşamamak için düzenli beslenmek ve öğünleri atlamamak gerekmektedir. Zihin yorgunluğu yaşayan kişilerde unutkanlık görüldüğü unutulmamalıdır. Bununla başa çıkabilmek için ceviz, fındık, damarlı yeşil sebzeler ve zeytinyağlı yiyecekleri tüketmek önemlidir. Bunların yanında B,C ve E vitaminleri desteği ya da bu vitaminleri içeren belinlerin tüketilmesi ihmal edilmemelidir. Sporun da beyin yorgunluğuna iyi geldiği bilinen bir gerçektir. Günlük yapılan egzersizler özellikle unutkanlık yaşanmasının önüne geçebilmektedir.

 

İNSÜLİN DİRENCİNİ KIRMAK İÇİN YAŞAM TARZINIZI DEĞİŞTİRİN

Tüm dünyada ve ülkemizde giderek artan obezite ve diyabet, “insülin direnci” olarak adlandırılan metabolik sorunu da beraberinde getiriyor. Vücuttaki yağ oranının artması insülin direncine, insülin direnci de vücutta yağ oranı artışına ve obeziteye neden oluyor. Protein metabolizması, üreme ve bağışıklık gibi birçok sistemi etkileyen insülin direncinin tedavi edilebilmesi için öncelikle beslenme ve egzersiz alışkanlıklarının gözden geçirilmesi gerekiyor. Memorial Ankara Hastanesi Endokrinoloji Bölümü’nden Uz. Dr. Canan Demir, insülin direnci ve tedavi yöntemleri hakkında bilgi verdi.

Glukoz kullanımı azalırken yapımının artmasıyla ortaya çıkıyor
İnsülin direnci, insülinin dolaşımda bulunmasına rağmen glukoz, yağ ve protein metabolizmasındaki biyolojik etkilerini gösterememesidir. Dokularda insülinin aracı olduğu glukoz kullanımının azalması ve karaciğerde glukoz yapımının artması ile ortaya çıkan metabolik bozulma, insülin direncinin temelini oluşturmaktadır. İnsülin direnci, tip 2 diyabet, hipertansiyon ve polikistik over sendromuna eşlik etmektedir. İnsülin direnciyle alakalı metabolik durumun değerlendirilmesinde; açlık ve tokluk kan şekeri, HbA1c değerleri bakılmalıdır. Gerekli durumlarda şeker yükleme testi yapılabilir.

Bu değerlere dikkat!
Metabolik sendrom kriterlerini taşıyan bireylerde insülin direncinin de bulunduğu kabul edilmektedir. Aşağıdaki kriterlerden en az ikisinin mevcut olduğu kişilerde insülin direncinin de olduğu kabul edilerek değerlendirme yapılmalıdır.
Bel çevresi kadınlarda 80cm, erkeklerde 94cm üzerindeyse
Açlık kan şekeri 100mg/dl’den yüksekse
Kan basıncı 130-85mmhg üzeri veya hipertansiyon tanısı ile antihipertansif ilaç kullanımı varsa
Trigliserid düzeyi 150mg/dl’nin üzeri veya HDL-kolesterol(iyi kolesterol) kadınlarda 50mg/dl erkeklerde 40mg/dl’den düşükse
Ailesinde insülin direnci olanlarda daha sık görülüyor
İnsülin direnci veya tip 2 diyabeti olan kişilerin yakınlarında genetik faktörlerin etkisi ile insülin direnci daha sık görülmektedir. Ayrıca hareketsiz yaşam, yüksek kalorili beslenme gibi faktörler de insülin direnci gelişimine yol açmaktadır. Kas, yağ doku ve karaciğer, insülin direncinden etkilenen dokulardır.

Şok diyetlerden uzak durulmalı
İnsülin direnci tedavisinde ilk adım, yaşam tarzı değişiklikleridir. Tıbbi beslenme tedavisi, hareketin artırılması, uyku düzeninin sağlanması ve sürdürülebilir olması önemlidir. Tıbbi beslenme tedavisi; bireyin yaşı, cinsiyeti, fiziksel aktivite ve yaşam şekline göre kişiye özgün olarak belirlenmelidir. Beslenme programı tüm besin ögelerini yeterli ve dengeli bir şekilde içermelidir. Kısa dönem şok programlar uygulanmamalıdır. Vücut ağırlığının 6 ayda yaklaşık %5-10’unun azaltılması hedeflenmelidir. Bireyin günlük mevcut kalori alımı hesaplanmalı ve ortalama 400-600 kcal azaltılmalıdır. Haftalık 0.5-1kg ağırlık kaybı hedeflenmelidir. Dengeli beslenme programı 4-6 öğünden oluşmalıdır. Sık aralıklarla beslenme bir sonraki öğünde fazla yemeyi önler. Günlük protein alımı toplam kalorinin %20-35’ini oluşturmalıdır. Proteinin yeterli miktarda alınması tokluk hissi ve yağsız vücut kitlesini koruması açısından önemlidir. Şeker gibi basit karbonhidratlar yerine, tam tahıl ürünleri ve baklagiller gibi kompleks karbonhidratlar tercih edilmelidir.

Bazı hastalara ilaçla tedavi önerilebilir
Yaşam tarzı değişikliğini uygulayamayan veya yarar görmeyen hastalara metformin içeren ilaçlarla tedavi önerilebilir. Bu ilaçlar iştah ve hafif kilo kaybı etkisi gösterir. Metformin özellikle HbA1c % 5.7-6.4 arasındaki açlık ve/veya tokluk kan şekeri normal sınırın üzerinde olan, gebelik diyabeti öyküsü bulunan, vücut kitle indeksi 35’ten büyük hastalarda diyabet gelişme riskini %30 azaltmaktadır.

 

 

ÇOCUĞUNUZUN SÖMESTR TATİLİNİ VERİMLİ GEÇİRMESİNİ SAĞLAYIN

 

Yarıyıl tatili yaklaşırken anne ve babaların karnelerdeki zayıf notları, sadece çocuğun başarısızlığı olarak görmemesi önem taşıyor. Çocukların hem eğlenerek hem de öğrenerek geçirecekleri verimli bir sömestr tatili için ebeveynlerin bazı noktalara dikkat etmesi gerekiyor. Memorial Ataşehir Hastanesi Çocuk ve Ergen Psikolojisi Bölümü’nden Uz. Psk. Özge Merve Türk, yarıyıl tatili öncesi anne babalara önerilerde bulundu.

Kötü notlarda ailenin de payı olduğu unutulmamalı
Öğretim yılının ilk dönemi biterken alınan karneler ile belki de bazı çocuklar hazırlanma, motivasyon, organizasyon eksikliği gibi nedenlerle iyi sonuçlar getiremediler. Ancak ailelerin bunu sadece çocuğun başarısızlığı olarak görmemesi gerekir. Çünkü birçok çocuğun başarısızlığının nedeni, aile için durumlar, anne ve babanın tutumları olabilmektedir. Anne ve baba arasında yaşanan çatışmalı durumlara çocuğun şahit olması, bazı sorunları çocuk ile paylaşma ve onu taraf olmaya zorlama gibi tutumlar çocuğun psikolojik dengesini bozabilir. Yaşadığı kardeş kıskançlığı, ev değişikliği gibi durumlarda da çocuğun kafası karıştırmış olabilir.

Tatili karne notları belirlememeli
Birçok aile, çocuklarının aldığı karne notlarına göre yarıyıl tatilini planlamaktadır. Ancak alınan iyi karneye ödül, kötü karneye ise ceza anlayışı yanlıştır. Karne notları ne olursa olsun önemli olan çocuğu yeni döneme daha istekli ve başarılı olacağına dair verimli bir şekilde planlamaktır. Karne, ödül ya da ceza için belirleyici bir unsur olmamalıdır.

Başarısızlığın nedenini sorgulayın
Çocuk zayıf bir karne getirmişse, öncelikle okul sürecinde bulunduğu şartları göz önünde bulundurmak ve bu duruma nelerin sebep olabileceğine dair inceleme yapmak gerekir. Okul içi olumsuz durumlar var mı, çalışma alışkanlığını kazanmış mı, ev ortamında uygun ders çalışma ortamının var mı, ev kaynaklı duysal sorunların varlığı var mı tüm bunlar araştırılmalıdır. Çocukların, okulda öğretmen ya da arkadaşlarıyla ilgili sorunlar yaşaması ve bunlarla baş edemediğini hissetmesi akademik başarısı düşürebilmektedir. Tüm bu faktörlerin varlığı çocuğun eğitim başarısını olumsuz yönde etkilemektedir.

Tehdit edici davranışlar sergilenmemeli
Zayıf karne getiren çocuklar tehdit edilmemeli, azarlanmamalıdır. Ebeveynlerin aşırı beklentili tutumlar sergilemesi, çocukları sert bir şekilde eleştirmesi ve tehdit etmesi çocuğun başarısını olumsuz yönde etkileyen unsurlardır. Çocuğu zayıf notları için tehdit etmek, cezalandırmak yerine onun daha başarılı olması için neler yapılabilir noktasından hareket edilmelidir. Örneğin çocuklar ile başarısızlığının nedenleri konuşulmalı ve ikinci dönemin nasıl daha iyi olacağına dair planlar yapılmalıdır. Anne ve babalar çocuğa onu anladıklarını ve yanında olduklarını göstermelidir. Bu tutum çocuğun psikolojisini destekler ve ebeveynlerine güvenerek iletişiminin de güçlenmesini sağlar.

Hem eğlenceli hem de öğretici tatil planı oluşturun
Yarıyıl tatili öncesi anne babaların dikkat etmesi gerekenler şu şekilde sıralanabilir:
Çocuğunuzu kötü notlar yüzünden tehdit etmeyin, azarlamayın.
Arkadaş ya da kardeşlerinin başarısı ile asla kıyaslamayın
Yeni dönemde daha başarılı olacağına dair mesajlar verin ve onu sıkmayacak planlar yapın.
Çocuğunuz iyi bir karne getirmişse abartılı olmayacak şekilde onu övün ve güveninizi belli edin.
Bir ödül sözü verilmişse yerine getirin.
Çocuğunuzla zaman geçirin. Birlikte kitap okuyun, sinemaya ve müzelere gidin.
Evdeyseniz tatilde birlikte oyunlar oynayın.
Sportif ve sanatsal faaliyetler gerçekleştirin.
Merak ettiği tarihi mekanları gezin.
Sevdiği akrabaları ziyaret edin.
Tatilde sürekli ders çalışması yönünde baskı kurmayın.
Televizyon, bilgisayar ve tablet ile çok vakit geçirmesine izin vermeyin.
Verimli ders çalışma teknikleri konusunda destek alması için yardımcı olun.

 

KIŞ HAMİLELERİ BUNLARA DİKKAT ETMELİ!

Hamilelik süreci kış aylarına denk gelen anne adayları, bulaşıcı hastalık riski ile daha çok karşı karşıya kalıyor. Bu dönemde bağışıklık sisteminin güçlenmesi için bazı önlemler alınması, hastalıklardan korunmak ve sağlıklı bir hamilelik ile doğum süreci geçirmek için büyük önem taşıyor. Memorial Ataşehir Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Op. Dr. Fırat Tülek, anne adaylarının kış sezonunu rahat geçirebilmesi için önerilerde bulundu.

Yeterli miktarda mandalina, ananas ve hurma tüketin
Bol vitamin ve mineral içeren kış meyve ve sebzeleri, annenin ve dolayısıyla bebeğin sağlıklı beslenmesi ile gelişiminde büyük rol oynamaktadır. Kış aylarında günlük vitamin, protein, mineral ve karbonhidrat ihtiyacını karşılamak için her besin grubundan yeterli ve düzenli miktarda tüketilmesi gerekir. Bağışıklık sistemini destekleyerek bulaşıcı hastalıklara karşı savunma gücünü artıran özellikle mandalina, ananas, ahududu, hurma, kivi, limon, domates, avokado, üzüm gibi sebze ve meyveler ara öğünlerde tercih edilmelidir.

2 kat kalsiyum ihtiyacı için balık tüketilmeli
Gebelik süresince anneden bebeğe geçtiği için kalsiyum ihtiyacı, normalin iki katına çıkmaktadır. Bunun için balık yönünden oldukça zengin olan kış mevsiminde bol bol balık tüketilmesi önerilir.
Gebelik süresince haftada en az 1 kez balık tüketimi uygundur. Balıktaki omega 3 yağ asitleri bebeğin beyin ve sinir sistemi gelişimi açısından önemlidir. Balıklar doğal olarak D vitamini içerir. Fazla miktarda ağır metal içerdiği için midye ve kılıçbalığı gibi derin su ürünlerinin tüketiminden uzak durulmalıdır. Gebelik döneminde tüketilebilecek en güvenli deniz ürünleri; hamsi, uskumru, istavrit, palamut gibi yüzeyde yaşayan balıklarıdır. Gebelik döneminde çiğ balık ve katkılı konservelerin tüketilmemesi önerilir. Balıkların kızartmadan çok buğulama veya ızgara da pişirilerek yenmesi önerilir.

Süt ve şekersiz komposto ile sıvı alımını destekleyin
Anne adayları bu dönemde bol sıvı almalı ve tuz tüketimini azaltmalıdır. Kış mevsiminde, susama hissi pek olmayabilir; ancak soğuk havalarda da vücut suyunu dengede tutabilmek için günde ortalama 2 litre su içilmesi gerekir. Sıvı alımını destelemek amacıyla süt, taze sıkılmış meyve suları ve komposto da içilebilir. Komposto içerisinde şeker oranı mümkün olduğunca azaltılmalıdır. Aksi takdirde kilo alımı hızlanabilir.

Kirli hava bebeğe zarar verir
Gribal enfeksiyonların arttığı kış aylarında, soğuk hava ve kapalı mekanlar da hastalığa davetiye çıkarmaktadır. Havalandırması yetersiz kapalı alanlar ve kalabalık ortamlar hem bulaşıcı hastalıkların daha kolay yayılmasına zemin hazırlayabilir hem de hava kirliliği yaratması açısından bebeğe zarar verebilir. Evlerin de sık sık havalandırılması gerekir. Yine evlerde kaloriferlerin kuruttuğu havanın nemlendirilmesi için tedbirler alınması faydalı olacaktır. Ayrıca anne adayları sigara içilen ortamlardan kesinlikle uzak durulmalıdır.

Mantarı önlemek için pamuklu kıyafetler tercih edin
Kış mevsiminde anne adayları tek parça kalın kıyafetler yerine, kat kat pamuklu ve yumuşak yünlü giysiler tercih etmelidir. Aşırı terleme ve buna bağlı oluşabilecek mantar enfeksiyonlarını engellemek için sentetik giysiler giyilmemelidir. Özellikle hava geçirme özelliği olan giysiler tercih edilerek aşırı terlemekten kaçınılmalıdır. Ayakkabı seçimi de anne adayları için önemli bir konudur. Kar ve buz gibi kaygan zeminlere göre uygun ayakkabılar giyilmelidir. Topuklu ayakkabılar yerine; duruşu destekleyen düz, lastik tabanlı ve derin tırtıklı ayakkabılar tercih edilmelidir.

Çatlayan cilt, enfeksiyonlara yol açabilir
Hamilelik süresince cilt, daha hassas olduğu için daha çok bakıma ihtiyaç duyar. Soğuk havalarda yüz ve eller başta olmak üzere, cilt kuruyup çatlar ve bu çatlaklar da enfeksiyon riskini artırabilir. Bu nedenle, el ve yüz yıkamada soğuk su yerine, ılık su tercih edilmeli ve bol nemlendirici kullanılmalıdır. Her gün nemlendirici sürmeye özen gösterilmelidir.

Öpüşüme ve tokalaşmadan mümkün olduğunca uzak durun
Kış aylarında grip, nezle, soğuk algınlıkları ve üst solunum yolu enfeksiyonları gibi bulaşıcı hastalıklar artış gösterir. Bunun için anne adayları aile bireyleri olsa dahi tokalaşmak ve öpüşmekten mümkün olduğunca kaçınmalıdır. Çünkü bu tür hastalıklar en çok tokalaşma, öpüşme, sarılma gibi yakın temas ile bulaşmaktadır. Anne adayları hamilelik süresi boyunca bu konuda kendisine her zamankinden daha fazla özen göstermelidir. Tokalaşmanın bir zarar vermeyeceği düşünülmemelidir. Enfeksiyonlar tokalaşma teması ile ellerine geçebilir. Ellerin mümkün olduğunca sık sık bol su ve sabun ile yıkanması gerekir.

Her gün 1 saat açık havada yürüyün
Anne adayları soğuk havayı bahane ederek kendisini eve kapatmamalıdır. Havanın soğumasıyla sürekli evin içinde hareketsiz kalmak kilo artışı ve dolaşım problemlerine neden olabilir. Kış aylarında güneşten daha az yararlanmakla birlikte, her gün bir saat açık hava yürüyüşü hem bedensel hem de psikolojik olarak anne adaylarının kendilerini daha iyi hissetmesini sağlayacaktır.

 

 

 

ÇOCUKLARIN KAR KEYFİ HASTALIKLA BİTMESİN
Kar yağdığında bembeyaz örtüyle kaplanan sokaklar, çocuklar için oyun alanına dönüşüyor. Özellikle okulların tatil olduğu yerlerde birçok çocuk gün boyu eve girmek istemiyor. Çocuklar için kar keyfinin hastalığa dönüşmemesi, ailelerin bir takım önlemler alması önem taşıyor. Memorial Ankara Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’nden Uz. Dr. İncilay Üstündağ, çocukların karda oynarken hasta olmamaları için dikkat edilmesi gerekenler hakkında bilgi verdi.

Çocuklar kar havasından mahrum bırakılmamalı
Çocukların karlı havalarda dışarı çıkıp oyun oynamaları, hem hareket etmeleri hem de vücut dirençlerini artırmaları açısından önemlidir. Sadece çocuklar değil, 2 aylıktan büyük bebekler de kar havasından mahrum bırakılmamalıdır. Hava sıcaklığının 0 dereceye yakın olduğu karlı günlerde ebeveynler bebeklerini dışarı çıkararak temiz hava almalarını sağlayabilirler. Enfeksiyonların yayılma riskinin yüksek olduğu kapalı alanlardansa, karda dışarıda olmak tüm çocuklar için daha sağlıklıdır.

Çocukların da yüz felci riski olduğu için yüz bölgesi iyi korunmalı
Çocukları soğuk hava ve kar değil, dışarı çıkarken gerekli önlemleri almamak hasta edebilir. Bu nedenle alınması gereken önlemlerin başında kıyafet seçimi gelmektedir. Karlı havalarda dışarı çıkan çocuklara çok kalın tek bir kazak yerine, daha ince birkaç kattan oluşan pamuklu kıyafetler giydirilmelidir. Varsa termal bir içlik, yoksa birkaç kat ince kıyafeti üst üste giydirmek uygun olacaktır. Bunun üzerine mont giydirilmeli ve çocuklar atkı, bere ve eldiven olmadan dışarıya çıkarılmamalıdır. Sentetik eldiven, atkı ve bereler hava almadıkları için çocukların cildinin tahriş olmasına yol açabilir. Bunu önlemek için yün bere, atkı ve eldivenler tercih edilmelidir. Çocuklar kartopu oynarken ellerinin ıslanmaması için, dışı su geçirmeyen içi ise yün veya polar kaplı eldivenler de kullanılabilir. Çocuk, kar yağdığı sırada dışarı çıkacaksa, siperlikli bere takması karın yüzüne vurmasını önleyecektir. Özellikle kara rüzgarın da eşlik ettiği havalarda çocukların da yüz felci geçirme riski bulunduğu unutulmamalıdır. Bu nedenle atkıyla ağız ve burun kısımları kapatılmalı, yüz mümkün olduğunca ayazdan korunmalıdır.

Karda 1 saat oynadıktan sonra ara verilmeli
Çocuklar karda oyun oynamaya çıktıklarında dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta ayaklarının sıcak tutulmasıdır. Bu amaçla botlarının içine iki kat çorap giydirilebilir. Su geçirmeyen kar botları tercih edilmelidir. Çocuklar kar oynamaya çıkmadan önce ve eve döndükten sonra beslenmelerine oldukça dikkat edilmelidir. Dışarı çıkmadan önce hafif bir şeyler yemeleri ve ılık içecekler tüketmeleri, vücut ısılarının korunmasına yardımcı olacaktır. Karlı havalarda dışarıdaki oyun süresi kesintisiz 1 saatten daha uzun olmamalıdır. Çocuklar yaklaşık 1 saat oynadıktan sonra eve girip sıcak çorba, ıhlamur gibi yiyecek ve bir içeceklerle dinlendirilmelidir. Çocuklar karın tadını çıkarırken gün boyu eve girmek istemeyebilirler. Hasta olmamaları için aralarda mola vererek gün içinde 3- 4 defa tekrar çıkabilirler. Aileler hastalık korkusuyla çocukların dışarı çıkmalarına engel olmamalı, yalnızca oynarken ara vermelerini sağlamalılardır.

Kayan çocukların yanında bir yetişkin olmalı
Çocukların karlı havalarda yapmaktan en çok hoşlandıkları aktivitelerin başında kaymak gelmektedir. Bilinçsizce kaymanın çeşitli sakatlanmalara ve yaralanmalar yol açacağı çocuğa mutlaka öğretilmelidir. Özellikle sokak aralarındaki yokuş ve tepelerden plastik maddeler veya poşetlerle kaymak ciddi yaralanma ve sakatlanmalar neden olabilir. Bu durumların önüne geçebilmek için aileler çocuklarına güvenliksiz kaymanın yaratacağı riskleri anlatmalıdır. Ayrıca kayan çocukların yanında bir yetişkinin bulunması yaralanma riskini azaltacaktır.

Advert