Bu kez gündeminde ÖDTÜ'deki olaylar ve Başbakanın dinlenmesine dönük iddialar var

MHP Ankara Milletvekili Prof. Dr. Özcan Yeniçeri, TBMM’nde “ ODTÜ Olayları ve Böcek Skandalı” konulu basın toplantısı düzenledi

Milletvekili Yeniçeri’nin basın toplantısından bazı satırbaşları şöyle oluştu

2012 YILINDA İNSAN VE YÖNETİCİ İHMALİ SONUCU YAŞANAN TRAJİK KONULAR

İstanbul’un 1860 yılından bu yana Eğitim Müdürlüğü olarak kullandığı bina yandı. Ankara’da Ticaret odasının arşivi yandı. Daha önce de cephanelikte patlama olmuştu. Baraj kapısı patlamış onlarca kişi suya kapılarak yok olmuştu.Yıpranan köprünün çökmesi bir minibüsün içindeki insanlarla birlikte suya çaya uçmasına neden olmuştu. Buna benzer onlarca felakete bir yıl içinde yaşadığımız bir vakadır. Tamamen insan ve yönetici ihmali, yetersizliği ve kusuru olan bu olgulara karşı hiçbir tedbir düşünülmediği de bir başka vakıadır.


Türkiye giderek işini birinci sınıf yapmayan insanlar ülkesi haline geldi


Önce şu tespiti yapmak durumundayız. Bütün bu yaşananlar insan ve yönetim kusurudur. Bir kez daha buradan ‘Türkiye’nin giderek işini birinci sınıf yapmayan insanlar ülkesi haline geldiğini’ ifade etmek istiyorum.
Özel ya da kamu kurumu fark etmiyor. Doğru işi, doğru adama yaptırmayı Türkiye’deki yönetimler henüz öğrenememiştir. Bir yönetimin kalitesini en yukarıda olanla değil en kritik olanla değerlendirmek gerekir.  Bir gemi filosunun hızını en yavaş giden gemi tayin eder. Bir zincirin gücü en zayıf halkasıyla ölçülür.  Meydana gelen yangın, patlama, kırılma, çökme gibi olgular temel de aynı yasaya tabidir. En zayıf, yeteneksiz, beceriksiz kişilerin hatası bütün yapıyı olumsuz kılmaya yetmektedir. Kurumların bütün bu olup bitenden ders almadıkları sürekli tekrarlanan akıl almaz kazalar ortaya koymaktadır.


Üç bin polis, 20 zırhlı araç ve 105 koruma aracı Başbakanın gençlere dönük sözlerinde bir samimiyetsizlik var


ODTÜ’de meydana gelen son olaylar üzüntü ve endişe vericidir. ODTÜ’de meydana gelen olaylardan alınması gereken dersler varken sorumlular sorumluluklarını birbirlerinin üstüne ihale etmekle meşguller.
Gençlere güvendiğini her fırsatta yüksek sesle dile getiren Başbakan Erdoğan, tamamı genç insanların bulunduğu bir üniversiteyi üç bin polis, 20 zırhlı araç ve 105 koruma aracıyla gidiyorsa bu sözlerde bir samimiyetsizlik var demektir. Gençlerin toplu gösteri yapma, protesto etme ve yürüyüş yapma hakkını kullanmalarından daha doğal bir durum yoktur. Şiddete başvurmadan, yakıp yıkmadan, döküp kırmadan bunu yapabilecek şartların oluşturulması gerekmektedir. “İhbar vardı” iddiasıyla aşırı bir güçle Başbakan Erdoğan’ın ODTÜ’ye gitmesi olaylara davetiye çıkarmıştır. Bunun üzerine güvenlik güçlerinin yapılan protesto gösterilerinde dengeyi kaçırması, sağ duyusuz, orantısız ve ölçüsüz güç kullanması olayları çığırından çıkmasına neden olmuştur. Diğer yandan gençlerin protest duygularını sömüren fanatik ideoloji mensupları ve bölücü unsurlar üniversitelerde büyük ölçüde hakim duruma gelmişlerdir. Yalnız ODTÜ’de değil, diğer bütün üniversitelerde bölücü ve yıkıcı örgüt mensupları organize olmuş durumdalar. Bunu en iyi bilecek olan da bizzat Başbakan Erdoğan’ın kendisidir.Hiç kimsenin gereksiz şiddet kullanma hakkı yoktur ve olamaz. ODTÜ’de kötü bir görüntü verilmiştir. Demokratik hak ve özgürlükler meşru sınırlar içinde kullanılmalıdır. Sınırı aşan her eylem amacına ihanet eder. Hak ve özgürlüklerin silahsız, saldırısız ve çatışmasız bir biçimde kullanılması gerekir. Bu yönü itibarıyla ODTÜ olayları üzüntü verici ve kabul edilebilir değildir.
Başbakanın hocalardan başlayarak rektöre kadar uzanan sözleri ise ibret vericidir.
Üniversiteler son on yıldır ülkenin en hayati sorunları karşısında hiç ses çıkarmazken ODTÜ olayları nedeniyle dile gelmeleri de ibret verici bir tablo ortaya koymaktadır. AKP iktidarı on yıl içinde toplumun her kesimini olduğu gibi Üniversiteleri de büyük bir kamplaşma ve ayrıştırdığı ortaya çıkmış bulunmaktadır.
Üniversiteler de durum gittikçe kötüleşmektedir. Buradan gözleri kör, basireti bağlanmış, güç sarhoşu olmuş AKP iktidarını bir kez daha uyarıyorum: Üniversiteleri parti kurumu olarak görmekten vazgeçiniz, gençlerin özgür ve demokratik haklarına saygı gösteriniz, meydana gelen olayları küçümseyerek gaflet içine düşmeyiniz! Türkiye’de AKP iktidarı sayesinde PKK/KCK milisleri Üniversitelerde tepeden tırnağa örgütlü haldedirler. Bu unsurların üniversitelerde özellikle ülkücü gençlere karşı yaptıkları eylemler tarafımızdan biliniyor.  Her alanda kamplaşmanın ve gerilimin zirveye çıktığı bu dönemde olayların ülke çapında domino etkisi yaratarak Türkiye’nin başını ağrıtacak boyutlara gelmesi yüksek ihtimaldir.
İktidar muhalefete ve kendisi gibi düşünmeyenlere, yaşamlarını sürdürebilir bir alan bırakmadığı sürece olayların önünü alması mümkün değildir. Özgürlüklerin meydana getirdiği olumsuz sonuçlar daha fazla özgürlük tanınarak önlenebilir.


Kafa karıştıran sorular yanıt bekliyor

Son günlerin bir diğer gündemi de Başbakan Erdoğan’ın çalışma ofisinde bulunduğunu açıkladığı böcek adlı dinleme cihazı konusudur. AKP iktidarı döneminde dinleme, dinlenme, gözetleme, izleme rutin işlemler arasına girdiği herkesin malumudur. Öyle ki Genel Kurmay Başkanı Koşaner’in ses kayıtlarının gazetelerde çarşaf çarşaf yayınlandığını herkes bilmektedir. CHP’nin genel Başkanı Deniz Baykal’a ve MHP’ye yönelik olarak yapılan kaset komplolarını ve sonuçlarını da bilmeyen yoktur. Bu ülkenin siyasi partilerin genel başkanları dahil yönetim kadrosunun, genel kurmay başkanının ve başbakanının bir takım odaklar tarafından dinlendiği, izlendiği ve kayıt altına alındığı anlaşılıyor. Başbakan Erdoğan’ı sözlerini dinleyerek yayınlayan gazetecilerin çok kısa sürede tespit edilerek tutuklandığı biliniyor. Ancak ne Genel Kurmay Başkanı Koşaner’in, ne CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın ne de MHP’nin onlarca üyesini izleyip kayıt altına alıp şantaj yapanlar hakkında henüz hiç bir işlem yapılmış değildir. Elde onlarca delil ve kanıt olmasına rağmen konunun üzerine yeterince gidilmemiş, konu savsaklanarak unutulmaya terk edilmiştir. Bu şartlar altında Başbakan Erdoğan, ofisinde bulunan böcek konusunu gündeme getirerek derin devlet vurgusu yaptı. Derin devletin bu işleri yaptığını ya da yaptırdığını ima ediyor. Bir defa Başbakanı, Genel Kurmay Başkanı’nı, siyasi partileri yada bakanları dinleyenleri bulmak, ortaya çıkarmak ve haklarında gereken işlemi yapmak iktidarın görevidir. Başbakan konuşmaktan değil yapmaktan sorumlu bir makamda oturmaktadır.  Belirsiz ve soyut tanımlamalarla kafa karışıklığı yaratmak yerine olayı ortaya çıkarıp ondan sonra gerekli açıklamayı yapması gerekirdi.
Başbakan Erdoğan’ın böceği yerleştirenin “derin devlet” olduğunu söylemesi de bilinmeyen bir şeyi bilinmeyen bir başka şeyle açıklaması anlamına gelmektedir. Hem yanlıştır hem de soruşturmayı yanlış yöne sevk etme ihtimali olan bir konudur. Türkiye’deki dinleme, gözetleme, izleme ve kayıt altına alma işlerinin herkese göre ayrı bir anlam verilen“derin devlet” kalıntıları tarafından yapılabileceği gibi bölücü örgüt, Mossad, CİA, İngiliz, Alman vb. dış servislerin işleri de olabilir. Bu arada Oslo’daki görüşmelerin kayıt altına alan ve zamanı geldiğinde afişe eden bir yapıyı küçümsemek doğru değildir. Bugüne kadar kaset operasyonlarının milli mukavemet odaklarına yönelik olarak yapıldığı ve kaset skandalları CHP ve MHP’yi sarsarken AKP’nin de bundan kazançlı çıktığı bir vakıadır. Bu nedenle böcek meselesini derin devlet adlı soyut bir kavrama yükleyerek es geçmek doğru bir algının ürünü değildir. Genelkurmay Başkanını, siyasi partilerini, yargı mensuplarını ve nihayet Başbakanının bizzat kendisinin dinlenilmesine engel olunamıyorsa konuyla ilgili sorumluların ne yapması gerektiği bellidir. Türkiye, AKP yönetiminde bir bilinmeyenden bir başka bilinmeyene savrulan ülke konumuna gelmiştir. Ne iç ne dış politikada ne yaptığı ve ne yapacağı belli olmayan iktidarla Türkiye karşı karşıyadır.  Başbakan Erdoğan, yalnız ofisine yönelik böcekler konusunda değil MHP ve CHP’ye yönelik kaset komploları konusunu da aynı hassasiyetle soruşturduğunda bu dinleme ve kayıt altın alınmaların aynı merkezin marifeti olduğunu görecektir.

Advert