Uzun süredir görüşmemiştim,
Sosyal medyadaki fotoğrafını kendisine aktardım
Gülümsedi,
Direksiyon başında duygu ve düşüncelerini paylaştı.
Evet, uzun ince bir yolculuk daha başlıyordu. Ve İstikamet İstanbul’du.
*
Ne mutlu ne de mutsuz görünüyordu,
Her gün belki bir koşu gidip geldiği yol, hiç bu kadar ağır gelmemişti sanki o gün. Çok uzundu, ağırdı.
Cepte ne kadar para olduğunu bilmiyordu, işin sonunda geride üzerinde taşıdığı bir avuçta olsa yolcunun sorumluluğu duruyordu.
*
Sordum, ne olacak?
Cevap verdi: ‘Söylenecek bir şey yok, olağanüstü günlerden geçiyoruz ve de sürecin tamamlanmasını bekliyoruz’’
*
Bi şey dikkatimi çekti, daha önce biraz daha sert tepki verdiği bu konuda daha doğrusu işlerin gidişatı noktasındaki ses tonu incelmişti
Aldığı tepkilerden mi; ya da –alacağı- diyelim çekindi ki, varsa bilemiyoruz yoksa o da işi ‘saldım çayıra mevlam gayıra’ ya mı bıraktı..tabi ki çözemedik.
*
Şimdi başa dönelim süreci anlatalım,
Korona adeta ortalığı kasıp kavuruyordu, önce şehirlerarası yolcu taşımacılığa bir süre ara verildi, ha düzeldi düzelecek derken vakalar patlayınca kısıtlımalar başladı, karayolu taşımacılığı da altüst oldu.
*
HES Kodu, taşıma kapasitesinin altındaki yolcu sayısı derken, yaz geldi.
Okullar kapandı gelmeyen öğrenciyi aradı gözler,
O da olmadı.
*
Öyle ya, yılın iki üç ayında o anı bekleyen otobüsçüler 2020’yi tam anlamıyla boş geçirdi.
*
Bir taraftan sohbet ettiğim diğer taraftan ne olup bittiğini anlamaya çalıştığım sektörü özetleyen şoför, ‘Sadece dua etmekten başka çaremiz kalmadı’ dedi.
Bıkkındı, yorgundu. Yapacak bir şey de yoktu.
*
Düşündüm!
Biz gecenin bir yarısında mışıl mışıl uyurken o şerit sayacaktı.
Nasıl para kazanıyorlar, ooo pahalı diye eleştirdiğimiz biletin ucundaki otobüsçülerin yaşadıkları böyleydi işte..
YAZININ DEVAMI İÇİN LİNKE TIKLAYINIZ