Hicabi MERAL / E. Dnz. Öğretmen Albay

Dervişe sormuşlar. En zor nedir? Sözdür demiş. Anlatması da zor, anlaması da…(Anonim)

Büyük nehirleri doğuran, küçük akarsulardır. (Atasözü)

Büyük devletle ittifak yapmak, koca bir fille aynı yatağa girmeye benzer. (G. Clemenceau)

Her birimiz tek kanadı olan meleğiz. Ve bizler, ancak birbirimizi kucaklayarak uçabiliriz.                                       (Lucainanode Crescenzo)

Hak yemek, sol elle yemek yemek kadar dikkat çekmedi bu ülkede. (İsmet ÖZEL)

Devlet malından bir hırka bile aşıran savaşta ölse bile şehit olmaz (Hz. Muhammet (S.A.V)

 

 

ŞEHİTLİK VE GAZİLİK
•    Şehitlik ve gazilik İslam’ da iki büyük mertebedir.
•    Biri Allah ve vatan için savaşarak ölmek, diğeri ise aynı savaşta sağ çıkıp şerefle yaşamak demektir.
•    Bu iki önemli mertebeye ulaşmak, her müslüman’ın ana gayesi olmuştur.
•    Bu hususla ilgili ayrıntılara girmeden önce bazı kavramlar üzerinde durmak istiyorum.

 

1- MİLLET NEDİR?

Millet, aynı topraklar üzerinde ve ortak bir tarihe bağlı olarak yaşayan, birbirlerine kültür ve ülkü bağlarıyla bağlı fertlerden meydana gelen insanlar bütünüdür.
Bir başka deyişle, ortak dilleri, dinleri ve ülküleri bulunan, aynı yurt üzerinde yıllardır beraberce yaşayagelmiş bundan böyle de birlikte yaşamayı isteyen insanların oluşturdukları topluma, millet adını veririz. Türkiye coğrafyasında yaşayan millete de TÜRK MİLLETİ denir.

 

2- DEVLET NEDİR?

Belli toprakları bulunan ve bağımsız yaşayan bir milletin siyasi teşkilatıdır. Bir milletin bulunabilmesi için üç unsur gereklidir.
a. Belli bir toprak, yani yurt
b. Millet
c. Egemenlik 

Örneğin Türkiye Cumhuriyeti Devleti.
Bağımsızlığını kazanmamış bir milletin devleti olamaz. İstiklal Savaşı ile Türk Milleti bağımsızlığını kazanmış ve Türkiye Cumhuriyeti Devletini kurmuştur. Burada bir ayrıntıya değinmek istiyorum. Hükümetler değişir ama devlet aynı kalır. Çünkü hükümetler sadece devletin kanunlarını uygulamakla hükümlü yürütme organıdır.
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin adını tartışmaya açanlara duyurulur.

 

3-VATAN NEDİR? Şehitlik tanımı içinde vatan kavramı geçmektedir. Vatan veya yurt, üzerinde kendi egemenliğine sahip bir milletin yaşadığı, belirli sınırlarla çevrilmiş topraklardır.
•    Her milletin vatanı kendisi için çok kıymetlidir. 
•    Atalarımız bu topraklarda bizler hür yaşayalım diye, gözlerini kırpmadan canlarını vermişlerdir.
•    Günümüze kadar bu hep böyle gelmiştir. Neden?
•    Yüce Allah, Kur’anda ve gerekse peygamberlerimizin hadislerinde şehitler ve gazileri olabildiğince övmüş, cennetle müjdelemişlerdir.
•    Yüce Allah bu konuda şöyle buyurur:

“Allah şüphe yok ki, inananlardan, Allah yolunda savaşan, öldüren ve öldürülenlerin canlarını cennete karşılık satın almıştır.  Bu Allah’ın öyle bir sözüdür ki, Tevrat’ta da, İncil’de de, Kuran’da da sabittir. Verdiği sözü Allah’dan  daha çok tutan kim vardır? Öyle ise yaptığınız şu alışverişe sevinin. İşte en büyük kurtuluş ve saadet budur.” (Tevbe, 9/111)
 

“Allah yolunda öldürülenlere, “onlar ölülerdir” demeyiniz. Hakikatta onlar diridirler. Fakat siz anlayıp bilemezsiniz.” (Bakara 2/154)

 

“İnananlardan, özürsüz olarak yerlerinde oturanlar ile, mal ve canlarıyla Allah yolunda savaşanlar birbirine eşit değildir. Allah mal ve canlarıyla savaşanları mertebece, oturanlardan üstün kalmıştır.” (Nisa, 4/95)
Bu hususla ilgili Allah Resulu yüce peygamberimiz de şöyle buyurur:
“Sizden biriniz karınca ısırdığı zaman ne kadar acı duyarsa, şehit olan kimse de ölüm acısını ancak o kadar duyar.”
“Şehidin kul borcundan başka, bütün günahlarını Allah bağışlar.”
“Askere çağrıldığınız zaman hemen gidiniz.”
“Denizlerde şehit olanlar, karada şehit olanlardan Allah katında daha üstündürler.”
“Din ve devlet uğrunda nöbet beklerken hayatını kaybedenler, şehitlik derecesine kavuşurlar.”
“Allah rızası için bir gün nöbet tutmak, geceleri namaz, gündüzleri oruç ile geçen bin geceden daha sevaptır.”

 

•    Ölümlerin en güzeli ve en şereflisi şehit olarak ölmektir.
•    Çünkü şehit; dini vatanı, namusu ve milleti için ölmektir. Böyle bir ölümden daha şerefli bir ölüm ne olabilir?
•    Tarihte büyük devletler kurmuş olan Türk Milleti “Ölürsem şehit, kalırsam gazi” duygusuyla büyük zaferler kazanmış, üstün medeniyetler kurmuş üç kıtada at oynatarak yüzyıllarca dünya hakimiyetini sürdürmüştür.
Bütün bu kavramların Allah’ın rızasına uygun gerçekleşmesi için İslam’ da sorumluluk kavramının önemine de değinmenin yararlı olacağını düşünüyorum.

 

 

4. İSLAM’ DA SORUMLULUĞUN ÖNEMİ:
İslam’ da her akıllı insan yaptığı bütün davranışlardan sorumludur. İslam’ a göre davranışlarının sonuçlarından sorumlu olmayan hiç kimse yoktur. Hatta peygamberler bile sorumludur.
Yüce Allah şöyle buyurur:
“Allah yaptığından sorumlu değildir. Halbuki insanlar sorumludurlar.” (Enbiya, 21/23)
“Yemin olsun ki, kendilerine peygamber gönderilenleri sorumlu tutacağız, peygamberleri de sorumlu tutacağız.” (A’raf 7/6)
Peygamberimiz de şöyle buyurur:
“Hepiniz çobansınız ve sürülerinizden sorumlusunuz.” 
Devlet başkanı çobandır, halkından sorumludur. Erkek evinin çobanıdır, ailesinden sorumludur. Kadın evinin çobanıdır, kocasından ve çocuklarından sorumludur. 
“Kıyamet gününde insan beş şeyden sorumlu tutulmadıkça Allah’ın huzurundan ayırılamaz:
a.    Ömrünü nasıl geçirdiğinden
b.    Geçimini nasıl sağladığından,
c.    Gençliğini nerede geçirdiğinden,
d.    Malını nerede kazanıp nerelere sarf ettiğinden,
e.    Edindiği bilgilere uygun hareket edip etmediğinden.

 

15 TEMMUZ DARBE GİRİŞİMİ NEDENİYLE BU GÜZEL VATANIMIZI BÖLMEYE ÇALIŞAN VATAN HAİNLERİNİN EN AĞIR ŞEKİLDE CEZALANDIRILMASINI BELİRTİRKEN, ALLAH RESULÜ PEYGAMBERİMİZİN YUKARIDA BELİRTİLEN SÖZLERİNE TEKRAR DEĞİNMEK İSTİYORUM HAFIZALARDA YER ETMESİ İÇİN:
“HEPİNİZ ÇOBANSINIZ VE SÜRÜLERİNİZDEN SORUMLUSUNUZ.” DEVLET BAŞKANI ÇOBANDIR, HALKINDAN SORUMLUDUR. ERKEK EVİNİN ÇOBANIDIR, AİLESİNDEN SORUMLUDUR. KADIN EVİNİN ÇOBANIDIR, KOCASINDAN VE ÇOCUKLARINDAN SORUMLUDUR.

Bu açıklamadan hareketle herkes payına düşeni görmeye çalışırsa kendini umarım düzeltir ve Allah’ın sevdiği kullar arasında yer alır.

5. SORUMLU LİDER:
İlk Müslümanlardan Hz. Abbas, bir gece Hz. Ömer’i görmek üzere evinden çıkar. Gece karanlığında bir karartı görür ve selam verir. Selamı alan sesin Hz. Ömer olduğunu anlar.
Ey Ömer gecenin bu saatinde ne yapıyorsun buralarda? diye sorar. Ömer mahalleleri kontrol ediyorum der ve beraberce yürümeye başlarlar. Her evin önünde duruyor çevreyi kontrol ediyorlardı. Nihayet şehrin dışına geliyorlar. Bir çadır görüyorlar. Çadırın önünde durup gelen sesleri dinliyorlar. Yaşlı bir kadın sesi ve Açız Açız diye bağıran çocukların sesleri.
Kadın “Durun yavrularım sabredin, işte pişiyor” diyordu. Fakat ne yemek pişiyor ne de ses kesiliyordu. Hz. Ömer içeri girer ve kadına bu çocuklar neden ağlıyor diye sorar? Kadın çocuklarının iki gündür aç olduklarını söyler. Ateşte ki tencerenin de çakıl taşlarıyla su ile dolu olduğunu görür Hz. Ömer, kadına halini devlet başkanına arzetmesini söyler.
Kadın “Devlet başkanını Allah kahretsin. İnşallah belasını dünyada bulur.” der.
Hz. Ömer niçin diye sorunca kadın: “Ben yetimlerimi avuturken, Devlet Başkanı uyumalı mıdır? İnsan gelip arayıp sormaz mı? Şu yetimlerin ahı, Ömer’e dua değildir. Bulacakdır belasını.” der.
Bu sözleri duyan Hz. Ömer beyninden vurulmuşa döner. “Haklısın teyze, çocuklarını avut, ben şimdi gelirim.” der.
Hz. Ömer bir suçlu gibi perişan bir şekilde Abbas ile çadırdan ayrılırlar. Hazineden bir testi yağ ve bir çuval un alarak çadıra dönerler.
Hz. Ömer çuvalı sırtlanır. Abbas ”Ya Ömer, üzgünsün ver de o çuvalı ben taşıyayım” dediğinde şu cevabı alır.
“Abbas! Demin duymadın mı kadını? Eğer bugün Ömer’in binlerce dostu olsa bile yarın Allah’ın huzurunda onun halifelik sorumluluğunu kimse yüklenemez.” Eğer Dicle’nin kenarında bir kurt aşırsa bir koyunu, ilahi adalet, gelir Ömer’den sorar onu” dedi.

İşte sorumluluk duygusu bu.

Sonuç:

 

1) 15 Temmuz’ da Milli İrade Hainlerin Darbe teşebbüsü ile karşı karşıya kaldı ve bu milletten gereken cevabı aldı. 241 şehit verildi nur içerisinde yatsınlar.
O günden bu güne hadise ile ilgili köşe yazarlarının, siyasetçilerin, sivil toplum örgütlerinin yabancı devlet adamlarının yorumlarını izledik, dinledik, okuduk.  “At izi, it izine karıştı” denildi. Fakat hiç kimsenin aklına yüce peygamberimizin sözleri gelmedi.
Şehirler, kasabalar, sokaklar bu afişlerle süslenmeli, okulların önlerine bu sözlerin yazıldığı afişler asılmalı. Ben olmaktan çıkalım. Biz olalım. Bazıları bu önerime Laik Devlet Kavramı ile karşı çıkacaktır. Çıksınlar, önemli olan doğru adım atmaktır, pişmanlık duymamaktır, aldatıldık dememektir.

2)  M.Ö IV. Yüzyılda yaşamış olan Demokles, Roma sokaklarında halka, kralın dünyanın en mutlu, en dertsiz kişisi olduğuna dair nutuklar veriyor. Bu sözlerden bıkıp usanan kral, Demokles’i bir günlüğüne tahta oturtup kral yapar.
Demokles, büyük bir ziyafet sırasında başını kaldırır ve yukarıda bir tek at kuyruğu kılına bağlanmış, başının üstünde sallanıp duran kılıcı görür. Hemen tahtan iner ve ileriye çekilir.
Ne olduğunu soran krala “Ya bu kıl koparda kılıç tepeme inerse!” der. O zaman kral “Sen benim dünyanın en rahat ve en mesut adamı olduğumu sokaklarda söylüyorsun. Halbuki biz her an şu sallanan kılıç altında durur gibi diken üstünde otururuz. Bir günümüz bile rahat değildir.” der.

3) Kızılderili şefleri trenle New York’a getirilirler. Bir heyet kendilerini karşılar. Konuklara toplantı öncesi kenti gezdirirler. Sokaklardaki insan seli, arabaların, iş makinalarının gürültüsü Kızılderilileri şaşırtır. Bir ara Kızılderililerin şefi orada bulunanlara Ağustos böceğinin sesini duyduğunu söyler.
Kızılderililerin reisi Karageyik ısrar eder, arabayı durdurur. Arabadan iner ve yakında bulunan parka gider ve ağaç dalındaki Ağustos böceğini gösterir.
Amerikalılar şaşırırlar. “Olamaz” derler. Sende olağanüstü güç var”  Karageyik “Hayır” der. “Ağustos böceğini duymak için olağanüstü güce ihtiyaç yok” der.
Beyazlar “O zaman biz niye duymadık” derler. Karageyik cebinden metal bir 50 cent çıkarır, kaldırımda yürüyen insanların arasına atar. Bir anda herkes “Acaba benden mi düştü?” diye paraya bakmaya başlarlar.
Karageyik yanındakilere sorar: “Anladınız mı?”. “Anlamadık” derler. Karageyik bunun üzerine şunları anlatır.
“Bir insan için önemli olan, nelere değer verdiğidir. Çünkü herşeyi ona göre duyar, ona göre görür ve ona göre hisseder. Siz doğaya değer verseydiniz Ağustos böceğinin şarkısını duyardınız!...”
Milletini seven devlet yöneticileri, halkının mutluluğu ve huzuru için rahatı bir kenara bırakan ve her an canını vermeye hazır Ağustos böceğinin şarkılarını duyabilen kişilerdir. Devletler de ancak böyle kişiler sayesinde ayakta durabilir.
 

 

4. İki Şehidimizin şiirleri ile konuya ilginizi çekmek istiyorum.
Atılan kurşunu düğün mü sandınız?
Bayrak’a sarılanı gelin mi sandınız?
Her Hakkari’ye geleni ölür mü sandınız?
Ağlamayın sevdiklerim, dönerim bir gün.

    

Güler zalimler, ağlar garipler,
Kimler gelecek bu ocağa kimler
Bir gün silah yerine gül tutacak bu eller
Gülmez demeyin, gülecek bu yüzler

Bir gün solsa da bu güller
Bir sır gibi geçse bu günler
Her gün acılar, her gün zulümler
Bitmez demeyin, bitecek bu günler.

                                   Necdet AYHAN
                                   Jandarma Er / 1971- Bilecik      
                                   Şehit olduğu yer ve tarih: Hakkari - Çukurca / 27.10.1991


Burası ne cennet ne de harikalar diyarıdır
Burası insanların susup silahların konuştuğu yerdir,
Kuşların yerine mermilerin uçtuğu 
Çiçeklerin yerine barutun koktuğu 
Kurtların bile yuvaya yapmaya korktuğu
Akreple yılanın yan yana yattığı
Irmak yerine kanların aktığı
İnsanların yaşamak için öldürmek zorunda kaldığı
Zalim Gürpınar Dağlarıdır.
                                   İlyas ACAR
                                   Jandarma Onbaşı / 1976-Antalya
                                   Şehit olduğu yer ve tarih: Van - Gürpınar / 04.06.1997


 

TÜM ŞEHİTLERİMİZE ALLAH’TAN RAHMET, GAZİLERİMİZE DE SAĞLIKLI GÜNLER DİLİYORUM.
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE

                        

 

Advert