Japonya’da G - 20 zirvesi nedeni ile liderlerimiz dünya liderleri ile bir araya geldiler.
Basında çıkan haberlere göre; özellikle ABD ile aramızda süregelen önemli problemlerin büyük bir kısmının halledildiği açıklandı.
Rusya’dan alınacak S - 400’ler konusunda Trump olumlu görüş bildirdi.
Hatta bu konuda Putin ile de görüştü.
Karşılıklı görüş alışverişinde bulundular.
Bu arada Suriye, Doğu Akdeniz, Kıbrıs, Ege Adaları, Libya’daki son gelişmeler gibi konular da ele alındı.
Ülkemizin yüksek çıkarlarını ilgilendiren konularda gereken ne ise yerine getirildi.
Yaklaşık bir yıl önce “bir gece ansızın Fırat’ın doğusuna ve batısına girecektik”, giremedik.
O günlerde Amerika’dan 40 - 50 kadar Boing yolcu uçağı ve Patriot füze bataryaları alacaktık, o arada Rus S -400’leri devreye girdi ve ABD ile alışveriş kaldı.
Biz de ansızın bir gece bir yerlere giremedik.
G - 20 zirvesinde Trump’la yapılan görüşmeler sırasında, ‘evet size haksızlık ediliyor, S - 400 problemi çözümlenebilir. Hatta nasıl olur da parasını ödediğiniz F - 35’ler teslim edilmez, hayret! dedi.
Bu arada bize 40 - 50 yerine 100 Boing yolcu uçağı pazarlayıverdi.
Hatta Patriot satışının önünü de açıverdi.
Halbuki Trump, Türkiye'nin S-400 sistemini alma kararından vazgeçmemesi halinde, Türkiye’nin F -35 programından çıkarılacağı ve Türk ekonomisini mahvedeceği tehdidinde bulunmuştu.
G - 20 zirvesinde yapılan görüşmeler sonucunda Türkiye S-400 alsa da almasa da, ABD Türk ekonomisine istediği darbeyi indirdi.
Yüksek çıkarlarımız konusunda ne olduğunu anlayamadık.
Şimdi küçük bir hesap yapalım: bir Boing 747’nin fiyatı 300-400 (420) milyon dolardır.
Yani 2 milyar dört yüz milyon TL.
Yüz tanesi ise 240 milyar TL eder.
Bir F-35’in fiyatı 90 - 122 milyon dolar, kabaca 600 milyon lira eder.
Bunun yüz adedi ise: 60 milyar liradır.
F-35’in emsali, belki daha kapasiteli Rus Su-57 savaş uçaklarının fiyatı F-35’lerin yarısı kadar.
Patriotlar ise S-400’lerden üç misli fiyatlı olmakla beraber, S-400’ler çok daha üstün özelliklere sahiptir.
Son yıllarda ABD’nin Suriye sınırlarımızda PKK - PYD ordusu kurmasının nedenlerinden birisi de Türkiye’ye karşı tehdit ve şantaj oluşturmaktır.
ABD bu tehdit ve şantajla şimdi Türkiye’nin bir yıllık bütçesinin üçte birine ipotek koymuştur.
(2018 yılı bütçe 763 milyon lira),
Böyle bir ipotek, gelir gider dengelerini alt üst eder.
Böylece Türkiye’nin ekonomisinin geleceği de alt üst olur.
Amerika Orta Doğu’da ne arıyor? sorusunun cevabı: “silah pazarlıyor” dur.
Trump, ABD’nin başına geçmiş en büyük tüccardır.
Geçen yıl Suudi Arabistan’ı ziyaretle 84 adet, Japonya’yı ziyaretle 104 adet F-35 satmış, bu ve benzeri silah ve ağır sanayi ürünlerini büyük bir ustalıkla ihtiyaç sahiplerine veya bizim gibi ihtiyacı olmayanlara çeşitli cambazlıklarla pazarlamaktadır.
Türkiye’nin bu kadar çok silah edinmesi yerine, komşuları ile iyi geçinmenin yollarını araması ve onlara siyasi üstünlükler sağlayacak kadrolara sahip olması daha ucuza gelecektir.
Peki tehdit ve şantaj bitti mi?
Trump’un sözüne güvenilir mi?
Acaba Amerika yine bizi kandırıyor mu? Çünkü bir süre sonra Trump şöyle diyebilecektir; ben öyle dedim ama bizde senato var, kongre var, Pentagon var, Genelkurmay var, Hatta NATO komutanı böyle düşünmüyor, der mi, demez mi?
Amerika ile silah alış verişi, Irak ve Suriye sınırlarımızdaki gelişmeler, Suriye’de bir PKK devleti kurma çalışmaları, Rojova Koridoru, Kıbrıs çevresi ve Doğu Akdeniz’de daralan çember, İran’a uygulanan ambargo ve hatta Libya’daki son gelişmeler, Türkiye sınırlarındaki dev problemlerdir.
Her biri yüksek stratejik tuzaklarla doludur.
Bu tuzaklara yakalanmamak ve karşı tuzaklar kurmak için yüksek stratejik kadrolara sahip dış işleri bakan ve uzmanlara ihtiyaç vardır.
Uluslararası siyaset bunu gerektirir.
Büyük Orta Doğu projesini başından günümüze inceleyecek olursak, Türkiye’nin hangi durumlarda aldatıldığı ve bundan sonra nasıl bir aldatmacaların içine düşürüleceği şifreleri mevcuttur.
Hiç olmazsa bundan sonra bu şifreler çözülmelidir.