Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli TBMM Grup Toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.
Genel Başkan Bahçeli konuşmasında özelikle 7 Haziran genel seçimleri sonucu ortaya çıkan tabloyu yorumladı, partisine dönük kimi eleştirileri sert bir dille yanıtladı.
MHP Lideri, 7 Haziran sürecinin çok tartışılan bir görüntüsünüde yeniden hatırlattı.
İşte, MHP Lideri Bahçeli’nin açıklamaları
Geçmişte yaşanan her şey geride kalsa da unutulmamış, unutulmuşluğa terk edilmemiştir.
Sorumlu ve şuurlu milli kafaların hafızaları saat gibi işlemektedir.
Dün dündür anlayışı en azından Milliyetçi-Ülkücü Hareket için geçerli değildir.
Hayat devam etmekte, elbette ileriye doğru akmaktadır.
Bu nedenle geriye takılıp kalmak ilerlemeyi kesintiye uğratacaktır.
Ancak bu durum, geçmişten kopmak, dünden bugüne süregelen emanetlere yüz çevirmek şeklinde yorumlanmamalıdır.
Maziyi bilmeden atiye tutunmak, kökten güç almadan geleceğe ulaşmak ihtimal bile değildir.
Elbette hedefler ileriye doğrudur.
Kaldı ki böyle de olmak zorundadır.
Arayışımızın istikamet ve iradesi geleceğin parlak ufkuyla buluşmalıdır.
Bununla birlikte, geçmişin sağlıklı muhasebesi yapılmadan geleceğin sağlam mukavemeti, sarsılmaz mücadelesi ortaya çıkmayacaktır.
Eski çamlar bardak oldu demek bize yarar sağlamayacaktır.
Olan oldu, ne yapalım, iyisi mi önümüze bakalım demek de kuru bir teselliden öte anlam taşımayacaktır.
Geçmişe takılıp kalmak ne kadar yanlışsa, geçmişten ders ve sonuç çıkarmamak, geçmişin üzerine sünger çekmek bir o kadar hata ve hamakattır.
Bugünleri dünün fenerleri aydınlatmakta, yarınları ise bugünün fikir ve filleri belirlemektedir. Bir defa bunu bilmek lazımdır.
Türkiye zorlu dönemlerden geçe geçe, tehlikeli badireleri aşa aşa varlık ve birlik mücadelesini sürdürmektedir.
Niyeti karanlık, maksadı bulanık, aklı karışık çevreler her fırsatta ülkemizin karşısına engel çıkarmışlardır.
Türkiye’nin kaybetmesi, tarihsel yürüyüşünün sekteye uğraması için fitne ve fenalık yarışına girenler her devirde boy göstermişlerdir.
Bu kapsamda 7 Haziran 2015 Milletvekilliği Seçimlerinden sonra yaşanan ibret verici gelişmeler, 1 Kasım Milletvekilliği Seçimlerini takip eden süreçte vasat bulan isyan ettirici olaylar yakın tarihimizin içinde ayrı bir yere sahiptir.
Milli iradeyi kundaklamak arzusuyla yanıp tutuşan vesayet odakları ellerini ovuşturup emellerini olgunlaştırırken her tertipten, her çirkeflikten, her çirkinlikten medet ve menfaat ummuşlardır.
Özellikle Milliyetçi Hareket Partisi üzerinde korkunç ve asla hatırımızdan çıkmayacak oyunlar tezgâhlanmıştır.
Bu oyunun senaristleri bellidir.
Senaryosu ise ihanetin kara kalemiyle yazılmıştır.
Milliyetçi Hareket Partisi’ni karalamak için komut alanlar, kötülemek için vicdanlarını aldıranlar yaklaşık iki yıllık süre zarfında gerçek yüzlerini fazlasıyla göstermişlerdir.
7 Haziran’dan hemen sonra üzerinde titiz çalışmayla ana hatları belirlenmiş şer bir plan anında devreye alınmıştı.
Milli iradenin ne dediğini duyan yoktu.
Sandığın mesajını okuyan ve yorumlayan çok nadirdi.
Blok siyasetine umut bağlayanlar, cephe mantığını tahrik ve teşvik edenler, sırf iktidar uğruna ilkelerimizden, ülkülerimizden ayrılmamızı bekliyorlardı.
PKK’yla aynı kümeye gelmemiz isteniyor, bu öneriliyordu.
Türkiye’nin istikrarını, milli birlik ve toplumsal dayanışmasını düşünen de maalesef yoktu.
Bizim önce çözümde uzlaşanların bir araya gelmelerini tavsiye etmemiz, ardından bu olmazsa kurulacak koalisyon hükümetine katılma konusundaki samimi ve yapıcı tutumumuz sürekli çarpıtıldı, sürekli saptırıldı, sürekli yok sayıldı.
Çünkü Türkiye’ye tuzak kuran iç ve dış mihraklar o dönem oldukça faaldi.
Milliyetçi Hareket Partisi’nin siyasetin ağırlık merkezi konumuna gelmesi onları ürkütmüştü.
Pensilvanya’dan sufle alan, Türk düşmanlarıyla düşüp kalkan, egemenliğin yegâne sahibi aziz milletimize şaşı ve şüpheyle bakan kirli oluşum ve çıkar grupları ülkemizi ölümü gösterip sıtmaya razı etmek için vaziyet almışlardı.
HDP eşbaşkanını sazıyla ekranlara çıkarıp şarkı türkü söyletenler, yüzde 60’lık blok inşa etmek için var gücüyle söylenenler, tıpkı bugünlerde olduğu gibi, yozlaşmış kafalarını MHP’ye takmışlardı.
Bir yanda 20 Temmuz 2015’den sonra patlayan terör, diğer yanda bitmek bilmeyen istikşafi görüşme turlarıyla çatlayan hükümet arayışları milletimizin gözü önünde cereyan etmişti.
Türkiye sinsi bir siyasi tasarımın pençesine düşmüştü.
Gâvurun ekmeğini yiyip kılıcını sallayan güruh sanki sütten çıkmış ak kaşık gibi, demokrasi, özgürlük ve istikrar masallarıyla göz boyamaya, gönül almaya çalışmıştı.
Ama bu sefiller, güneşin balçıkla sıvanamayacağını unutmuşlardı.
Acemi nalbant gibi kah nalına, kah mıhına vurmuşlar; en sonunda da baltayı taşa indirmişlerdi.
Her zaman olduğu gibi doğru söyledik, doğruyu savunduk.
İnandıklarımızı konuşup inançlarımızın ve milliyetçi irademizin gereğini yaptık.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak tutarlı davrandık.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak ahlaklı ve ilkeli duruş gösterdik.
Türkiye’mizin hükümetsiz kalmaması için elimizden geleni yaptık.
Ne var ki muhataplarımız başka havadaydı. Bunu da her defasında gördük.
Değirmen iki taştan, muhabbet iki baştan dedik, münakaşadan ziyade müzakere ve mutabakatın yanında durduk.
Olmadı, olamadı, aşı tutmadı.
Doğrudur, 7 Haziran sonrasında partiler arasında bir koalisyon hükümeti kurulamamıştır.
Ancak, Türkiye 15 Temmuz’da açığa çıkan, yankısı halen de devam eden büyük bir kopuş ve içe dönük çöküş sürecinin kıyısından milletimizin müdahalesiyle kurtulmuştur.
Sırf iktidar uğruna geçmişimizi inkâr etmemizi, bizi biz yapan değerleri çiğnememizi dayatanların melun davetlerine aldırış etmedik.
Kırmızı plaka dediler, kırmızı çizgilerimizi hatırlattık.
Başbakanlık önerdiler, milletin vermediğini siz nasıl veriyorsunuz ikazında bulunduk.
Koltuk diyenlere; bayrak dedik, millet dedik, vatan dedik, devlet dedik, Ülkücülüğümüzü hamd olsun pazarlık konusu yapmadık, yaptırmadık.
Hükümetten kaçmışız, bilmiyorlar ki, kaçmak bizim kitabımızda yoktur, kaçak güreşmek 48 yıllık mücadelemizde görülmeyen bir seviyesizliktir.
Biz hükümet dedik, bahane ürettiler.
Biz, Türkiye hükümetsiz kalmasın dedik, kulaklarının üstüne yattılar.
Biz istikrar içinde, en çok oyu almış partiler bir araya gelsin ve hükümet kursun dedik, aklını kendine sakla ihtarında bulundular.
Bunca direnişe, bunca duyarsızlığa karşı ne yapacaktık, elimizi ovuşturup, her mihnete avuç mu açacaktık?
Bizi bilen bilecek, bilmeyenin de paşa gönlü bilecektir.
Milliyetçi Hareket Partisi kula kulluğu reddeden muazzam bir mizaca, teslimiyet ve tavizi elinin tersiyle iten muhteşem bir maziye sahiptir ve böyle de kalacaktır.
Her rüzgara yelken açsaydık, her akıntıya düşüncesizce kapılsaydık, her çağrıya gözü kapalı uysaydık, sorarım sizlere bugüne kadar nasıl var olacak, nasıl ayakta kalacaktık?
Davamızın onur ve haysiyetini dünyevi çıkarlara, mevzi kazanımlara, gelip geçici heveslere değişmiş olsaydık; Türk-İslam Ülküsünün zamanlar üstü irfan, ilke ve iffetini nasıl koruyacaktık?
Eleştirenler çokmuş, varsın olsun, karalar mı bağlayalım?
İftiralar, haksız isnatlar, hak ihlalleri fazlaymış, ne yapalım, başımızı kuma mı gömelim, Haktan, hakikatten ödün mü verelim?
Söyleyiniz bana; ardından yüz itin havlamadığı bozkurta, bozkurt demek mümkün müdür?
Mümkün değilse, o zaman işimize bakacağız, yolumuza devam edeceğiz, milletimize samimiyet ve safiyetle hizmetin çarelerini arayacağız.
Çünkü biz Türk milletinin umut ufku, Türkiye’nin ve Türklüğün cesur ve sevdalı yüreği Milliyetçi Hareket Partisi’yiz.
7 Haziran’dan sonra terörizm kartını masaya çıkaran zalim güçler maşaları terör örgütleriyle ülkemizi kana bulamış, siyasal tansiyon yükselerek tıkanmaya yol açmıştı.
Bu tıkanmayı açmanın ve aşmanın yolu demokrasilerde elbette seçimdi ve 1 Kasım 2015’de milletimiz seçim tekrarıyla 4 ay 23 gün sonra bir kez daha sandık başına gitti.
Milliyetçi Hareket Partisi haklıydı, ama hak ettiği sonucu alamadı.
Milliyetçi Hareket Partisi çok cepheden saldırıya uğramıştı.
Saldırıların daha büyüğü ise takdir edeceğiniz üzere, 1 Kasım’dan itibaren hızlandı, canlandı, ur gibi bünyeye yayıldı.
Partimiz üzerinde hesap yapan, davasına sırt dönmüş ve çıkar karşılığında devşirilmiş isimler yattıkları pusudan başlarını kaldırarak zaman kaybetmeden harekete geçtiler.
1 Kasım akşamından itibaren dedikodu imaline başladılar.
Aslında hedef Türkiye’ydi, bunu özenle sakladılar.
Aslında hedefin tam ortasında Türk milleti vardı, bunu da kurnazca örtbas etmeye kalktılar.
MHP’yi içten içe çürütmek, iç hesaplaşmaya çivilemek için aldıkları talimatlara harfiyen uydular, taşıdıkları zehri peyderpey kustular.
Kimliğimizi kullanıp, anılarımıza sığınıp tarihsel hükmü şahsiyetimize nifak kurşunu sıktılar.
Türkiye karşıtlarından el aldılar, ama bunu inkar ettiler.
Türklüğe kin duyanlarla fiskos yaptılar, yanak yanağa verdiler, ama bu utanmazlıklarını da gözle kaş arasında hasıraltına ittiler.
İmza toplayıp tarladan çıktılar, şehir şehir dolaşıp tezviratın hain çıkarmasını yaptılar.
Özellikle 7 Haziran’dan beri devam edegelen Türkiye ve MHP hazımsızlığı şimdi ete kemiğe bürünmüş, kendisine yuvalanacağı hastalıklı bir vücut, tutunacağı çürük bir İP bulmuştur.
Bu vücudun sonu siyasi mezarlık, İP’in sonu ise mezbeleliktir.
“MHP diye bir parti artık yok” diyebilecek kadar cüret ve küstahlık gösteren kripto simaların, karaktersiz fırıldakların, parti değiştirirken dillerinin ayarını da kaçırmaları kendilerini kurtarmaya yetmeyecektir.
Yeni ve ısmarlama koltuklarına ısınmaya çalışan köhne, dönme ve siyasi tortuların çıra gibi yanacağı zaman elbet gelecektir.
Ve Türk milleti olan biten her şeyi görmektedir.
Biliniz ki, altı olur, yedi olur, fakat hep Allah'ın dediği olur.
Ecdadımız Oğuz Kağan’ın asırlar öncesinden söylediği şu sözü aklımızdan asla çıkmayacaktır:
“Siz birbirinizden ayrılırsanız, hepinizi ok gibi birer birer kırıp parçalarlar. Oysa birlik olursanız, hiçbir güç sizi yıkamaz, kıramaz.”
Türk milletini tarih önünde ölümcül bir düelloya sürükleyenlere karşı teyakkuzdayız.
Özgürlük, demokrasi, insan hakları ve eşitlik adına bütün milli değerleri hayasızca linç etmek için uğraşanları her cephede karşılamak için son ferdimize kadar hazırlıklıyız.
Kapanmamış tarihi hesaplar yeniden açılsa da, Türk milletine karşı ahlaksızca meydan okumalar sürse de, biz bunları püskürtmeye azimli ve yeminliyiz.
Milliyetçi Hareket Partisi, vatan ve millet mücadelesinde geriye dönüşün olmayacağını çok iyi bilmektedir. Zira biz gemileri yaktık.
İnanıyorum ki, haykıracağımız mesajlar işbirlikçilere korku, gafillere uyarı olacaktır.
Ve de dostlarımıza güven verecek, milletimizin inancını tazeleyecektir.
Türk milleti kararlı mücadelemiz sonucunda;
“Beni düşünenler var, bana sahip çıkanlar” var diyecektir.
“Yüreği benim için çarpan, gönlü bana sevdalılar” var diyecektir.
Dün olduğu bugün de, bozgunculara, yıkıcılara fırsat vermeyeceğiz.
İstismarcılara itibar etmeyeceğiz.
Tahrik ve tertiplere dikkat edeceğiz.
Birlik olup kucaklaşacağız.
Tek bir ses, tek bir nefes olacağız.
Türkiye’mizi ve aziz milletimizi çağların ötesine taşıyabilmemizin başka bir yol ve yönteminin olmadığını bileceğiz.
Tekrar ifade ediyorum ki, bizim gönlümüzde herkese yer vardır.
Bizim yüreğimiz herkesi kucaklamaya yetecektir.
Milliyetçilik varsa umut vardır.
Milliyetçi Hareket varsa çare tükenmemiştir.
Milliyetçi Hareket olarak,
Bütün meselelerin üstesinden geliriz.
Duymayalım, görmeyelim istendi.
Susmamız ve seyirci kalmamamız beklendi.
Ama bunların hepsini aştık, hepsini geçtik, hepsini buruşturup muhataplarının yüzüne fırlattık.
Kenarda durmamız, kenarda tutulmamız için çaba gösterilse de, başaramadılar, bu büyük kervanı, bu ulvi davayı durduramadılar.
Emin olunuz ki, biz istemeden, biz tamam demeden, biz boyun eğmeden hiçbir kokuşmuş fani, hiçbir zelil fail bizi faka bastıramayacak, oyuna getiremeyecektir.
Güvence mensubiyetiyle övündüğümüz aziz Türk milletidir.
Vazgeçilmez irademiz, vatan ve millet sevgisidir.
Terk edilemez ilkemiz, “Ne mutlu Türküm Diyene” sözünü seslendirmektir.
Üzerine titrediğimiz hassasiyet ise çağa ve insanlığa Türkçe seslenebilmektir.
Bütün vatandaşlarımıza çağrımdır:
Bunlar yabancı gelmiyorsa,
Bunlarda bir sıcaklık ve anlam buluyorsanız;
Gelin bir olalım, diri olalım, iri olalım.
Türkiye’nin geleceğini el ele, omuz omuza ve hep birlikte inşa edelim.
Şundan eminim ki, Türkiye Cumhuriyeti, egemenliğin asıl sahibi olan Türk milleti sonsuza kadar hür, müstakil ve tam bağımsız bir şekilde yaşayacaktır.
Çünkü varlığını onun bekasına adamış sevdalıları vardır, asla, ama asla ülkülerinden, millete sadakatten, meşru ve demokratik çizgiden ayrılmayacak ve sapmayacaklardır.
Bu sevdalıların ebedi yuvası ise Milliyetçi Hareket Partisi’dir