Av. Namın Nas yazdı

“Bu şekilde olmasını ben istemedim, yeni bir kongre için karşınıza çıkmak benim arzu ettiğim bir şey değildi. Bunun, sizin vicdanınızda da rahatsızlığa neden olduğunun farkındayım" (Ahmet Davutoğlu) diyerek Sayın Ahmet Davutoğlu Başbakanlık görevinden ayrıldı.
Bir başbakanın görevden alınmasına vesile olan ve çok konuşulan, sanki ülkemizde hiçbir sorun kalmamış ve tek sorunumuz bu imiş gibi sürekli gündemde tutulan ‘başkanlık sistemi’ nedir? Ne değildir?


Sayın Erdoğan, neden bu konuda ısrarlı ve Sayın Binali Yıldırım, başbakan olarak göreve başladığı ilk gün, ev ödevini tekrar edercesine; Erdoğan’a duyururcasına; “yolun, yolumuz, davan davamızdır”, demesinin, partililerine hitaben, “başkanlık sistemini getirmeye hazır mısınız?” diye sorması teyit almaya çalışmasının altında yatan nedir? Sayın Yıldırım’ın yine bir başka konuşmasında, “Anayasa ne yazarsa yazsın” diyerek anayasa suçu işleyip anayasayı bir kenara itercesine, “cumhurbaşkanımızın fiili durumunu hukuki duruma uygun hale getireceğiz. Yapacağımız şey anayasayı değiştirmek ve başkanlık sistemini getirmektir.” demesine sebep olan ‘başkanlık sistemi’ nedir? ve neden bu kadar ısrar edilmektedir?  
Parlamenter sistemin beğenilmeyen yönü nedir? Bunlara cevap ararken ister istemez her iki sistemi kısaca incelemekte fayda var. 



PARLAMENTER SİSTEM
Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), yeri geldiğinde, Osmanlıcılık yapmakta ama parlamenter sistem konuşulduğunda ise nedense farklı davranmaktadır. Osmanlı İmparatorluğunun son yüz yılı içinde II. Abdülhamit tarafından 23 Aralık 1876 tarihinde ilan edilen Kanun-i Esasi –Anayasa- ile parlamenter sistem ile tanışmış olduk. Meclis, seçilmiş vekillerin oluşturduğu Meclis-i Mebusan ile padişah tarafından atama yolu ile belirlenen Ayan Meclisi’nden oluşmakta idi. O günden beri bir takım değişiklikler ile sistem bugüne gelmiştir. Çok uzun süren demokrasi tecrübesinden sonra sistem, milletimizin genetik kodlarına yerleşmişken şimdi yeni bir sistemle milletimizi tanıştırmaya çalışmak çok sıkıntılara ve kaoslara neden olacak hem de yeni sistemin oturması uzun yıllar alacaktır. Sosyal ve siyasal tarih incelendiğinde görülecektir ki bir ülkedeki sistem ‘hadi değiştirelim’ demekle akşamdan sabaha olan bir şey değildir. Bedeller ödenmekte, kaoslar yaşanmakta gerilimler artmaktadır. Buna gerek var mıdır? diye sorulsa en kısa cevap, gerek yoktur denilebilir. 
II. Abdülhamit döneminden itibaren tanıştığımız parlamenter sistemin en belirgin özelliği, devletin başını/başkanını halkın iradesi ile oluşan meclisin seçmesidir.  Bu kişi cumhurbaşkanıdır. Yürütme görevinde cumhurbaşkanı ve başbakan ile kabinesi bulunur. Cumhurbaşkanlığı, bu sistem içinde her ne kadar semboliktir denilse de öyle değildir. Yeri geldiği zaman bakanlar kuruluna başkanlık edecek konuma, ülkemizi en yüksek seviyede temsil yetkisine haizdir. Başkomutandır. Kanunların onaylanması, yüksek yargı organları ve yüksek öğretim kurulu üyelerini seçmek, üst düzey bürokratları, rektörleri, genelkurmay başkanını atamak. Başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu kararıyla sıkıyönetim ya da olağanüstü hal ilan etmek , ,,, vs. (Anayasa md.104)
Parlamenter sistemde sorumluk hükümette olup, cumhurbaşkanının ‘vatana ihanet’ suçundan başka bir sorumluluğu yoktur. Yürütme organı olan bakanlar kurulu parlamento içinden seçilir ve hukuki ve cezai sorumluluğu bulunmaktadır. Bazı hallerde seçimlerin yenilemesi mümkündür. Bu hususlar anayasamızda çok açık şekilde yer almaktadır.
  

Bakanlar kurulu, yasama organına karşı sorumludur. Yasama organı, çeşitli denetim mekanizmaları ile yürütme organını denetleyebileceği gibi ‘gensoru’ görüşmeleri sonucu görevden de düşürebilir. Buna paralel olarak belli şartların gerçekleşmesi halinde cumhurbaşkanına da seçimlerin yenilenmesi için meclisi/ yasama organını feshetme yetkisi tanınmıştır. (Anayasa Md. 116)
Parlamenter sistemin gereği çok partili olduğundan bir seçim sonucunda farklı fikir ve düşünceleri temsilen ortaya birkaç parti çıkabilmektedir. Bu da bazen koalisyonların ortaya çıkmasına neden olmaktadır.



BAŞKANLIK SİSTEMİ
Başkanlık sisteminde ise; başkan halk tarafından seçilir ve yürütmenin başıdır. Seçildiği süre içerisinde görevden alınması söz konusu değildir. Başkan, hem yürütmenin/hükümetin hem de devletin başkanıdır, yasama organına karşı sorumlu değildir, tek sorumlu olduğu yer kendisini seçen halktır. Yasama organının işleyişine, yargıya, yürütme organına müdahalesi söz konusu değildir. Kuvvetler ayrılığı ilkesi çok neti şekilde uygulanmaktadır. Başkanlık sisteminde yasamanın yürütmeyi fesh etme yetkisi yoktur.
Başkanlık sisteminde seçimler iki turlu ve çoğunluk esasına dayandığından genelde iki partili sistem söz konusudur. Koalisyon gibi bir durumla karşılaşılmaz. Ancak bu iki partili sistemde farklı fikir ve düşünceler yeterince kendisini gösteremediğinden/hissettiremediğinden her fikrin temsil edilebildiği demokratik bir yapının ortaya çıkması söz konusu değildir.
Başkanlık sisteminin en iyi uygulandığı ülke bilindiği gibi ABD’dir. Ancak ABD bu başarıyı, 1787 li yıllardan bugüne kadar tarihsel akış içinde aynı sistemi kesintisiz uygulayarak yakalamıştır. Diğer ülkelerin uygulamalarına bakıldığında çok başarılı olmadıkları ve despotluğa kaçarcasına otoriter rejimlere dönüştükleri görülmektedir.
 Başkanlık sisteminin uygulandığı kimi ülkelerde, yolsuzluk, taraftarlık otoriterlik, nepotizm (tanıdık kayırma), diktatörlüğe yönelme çok sık görülür. Bu olumsuzlukların görüldüğü başkanlık sistemi ile yönetilen ülkelerin parlamenter sisteme dönüş yaptıkları da görülmektedir.



ÜLKEMİZDEKİ DURUM;
Bu ikili tasnifi yaptıktan sonra ülkemizdeki duruma bakacak olursak, cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan, halk tarafından seçilmiş bir konumda olmakla birlikte sistemimiz parlamenter bir sisteme sahiptir.
Sayın Erdoğan ise halk tarafından seçildiğini sürekli gündemde tutarak başkanlık, yarıbaşkanlık veya partili başkanlık sisteminin uygulanmasını ve hukuki durumun buna uyarlanmasını istemektedir. Ama hemen belirtmek gerekir ki, sistemler akşamdan sabaha uygulanabilen ve hemen toplum olarak adapte olunabilen işler değildir.
Başkanlık isteminin en iyi ve kurallarına göre tek uygulandığı ülke olan ABD’de de dahi sistem 1787 yılından itibaren kesintisiz şekilde uygulanmakla köklü bir şekilde vücut bulmuştur. Aynı şekilde uzun yılların sonucunda da İngiltere’de de başta kraliçe olmakla birlikte parlamenter sistem ile istikrarlı şekilde uygulanmaktadır.
Bizde de 1876 yılında başlayan meşrutiyet yönetimi ile parlamenter sistem zamanla yerine oturmuşken, 150 yıla yakın zaman içinde elde edinilmiş olan kazanımları bir kenara iterek sistemi değiştirip sıfırdan başkanlık sistemi gibi çok farklı ve adaptasyonu zor olan bir sisteme geçmek sıkıntılara neden olacağı muhakkaktır. Köklü bir şekilde yerleşmesi için çok uzun zamana ihtiyaç olan bu değişiklik bu zaman süresi içinde kaos ve kargaşayı birlikte getirebilir. Zaten ondan olsa gerek ki, başkanlık sistemini yürütmeye çalışan çoğu ülkelerde arzu edildiği şekilde bir sisteme sahip olunamamıştır. Devlet başkanının zaman içinde tüm yetkileri kendisinde toplamak istemesinden -ve sistem buna çok müsait olduğundan- tek adamlığa, otoriter yapıya ve despot bir yönetime yönelmektedir. Böyle bir durumda kuvvetler ayrılığı ilkesi çok zarar görmektedir.
Bir örnek olması için belirtmek isteri ki, aynı partiden olmalarına rağmen Sayın Erdoğan, kendi atadığı başbakan Sayın Davutoğlu’nun,  yolsuzluklar konusundaki şeffaflığına, 17-25 Aralık sürecinde ismi yolsuzluğa karışan 4 bakanın yargıda aklanmalarına yönelik tutumuna, son günlerde AB ile özellikle vizelerin kaldırılacağına ilişkin AB’nin Sayın Davutoğlu’na verdikleri söze, dokunulmazlıkların kaldırılması konusundaki hassasiyetine ve hükümeti yönetme konusundaki iradesine tahammül edemeyerek şu anki parlamenter sistem içinde Davutoğlu’nu görevden almış olması basına da yansıdığı şekli ile Sayın Erdoğan’ın ‘tek adam’ olmasının göstergesi değil midir? Şayet başkanlık sistemi ile daha korunaklı hale geldiğinde Sayın Erdoğan’ın, yetkilerini çok daha fazlası ile kullanarak kendisinin dışında bir söz söylenilmesine dahi müsaade etmeyecek şekilde davranış göstermesine kim engel olabilecektir. Bu tür görüntüler ister istemez, halkta endişeye neden olmakta ve tek adamlık düşüncesi fazlasıyla belirgin olduğundan sistemin otoriter ve despot bir yönetime kayacağı endişesi aklıselim herkesi düşündürmektedir.
Ülkemizde de başkanlık sisteminin uygulanmasında sıkıntılar olacağı muhakkaktır. Başkanlık sisteminde federal yapı, parlamenter sistemde üniter yapı ön plandadır. Ülkemizin/milletimizin konumu dikkate alındığında federal yapıya kapı aralayan başkanlık sistemini istemek, kaos ve kargaşaya, bölünmeye davetiye çıkarmakla eş anlamlıdır. 
Bir dönem AKP için Anayasa taslağı hazırlayan sayın Prof. Dr. E.Özbudun, bir röportajında, “AK partinin Meclis Anayasa Uzlaşma Komisyonuna sunduğu taslak gerçekleşecek olursa, Bu sistem başkana, kararnamelerle yönetim imkânı sağlıyor. ABD’de bu tasavvur bile edilemez. Bazı şartlarda Meclis’i fesih yetkisi sağlıyor. Anayasa Mahkemesi’nin ve HSYK muadili bir kurulun üyelerinin önemli bir çoğunluğunu Başkan’ın seçmesi öngörülüyor. Kısmen de yine onun kontrolü altında olan politik Meclis çoğunluğu… Dolayısıyla kuvvetler ayrılığından ve dengelerden eser kalmıyor. Böyle bir sistem fevkalade endişe verici ve rejimi değiştirici bir durum yaratır.” Demiştir. Şimdi sormak lazım, ısrarla başkanlık sistemi isteği altında gizli ajanda da bir rejim değişikliği düşüncesi mi yatıyor? diye endişe duyulmaktadır. 



PARTİLİ BAŞKANLIK SİSTEMİ
Devletin başının, tarafsız olması, adil olması gerektiğinden partili olması zaten çok daha sakıncalara neden olacağı kuşkusuzdur. Bu nedenle bunun tahliline dahi girmek uygun değildir diye düşünmekteyiz. Bugün iktidarın ilçe başkanlarının dahi işe yerleştirmeler bir kenara, bürokrat atadıkları bir dönemdeyiz. Yarın partili bir cumhurbaşkanından güç alacak olan il ve ilçe başkanları, mahalle temsilcilerinin neler yapabileceğini düşünmek dahi hoş değil. Teşkilat başkanlarının bu yaptıkları ve yapacaklarının yanında partili cumhurbaşkanının neler yapabileceğini tahmin etmek de çok zor değildir.


SONUÇ  

Bizde PARLAMENTER SİSTEM OTURMUŞTUR
II. Abdülhamit ile 1876 yılından beri uygulanan ve yerleşmiş olan parlamenter sistemin eksik veya yanlışı var ise düzeltmek en çıkar yoldur. Düzeltilmesi gereken hususlardan biri siyasi partiler kanunu ve %10 seçim barajının makul seviyede değiştirilmesidir. Bunların düzeltilmesi ile sistemi daha iyi hale getirebiliriz.  Yeni maceralar ülkemizin yeni sıkıntılara girmesine, cumhuriyet rejimin tehlikeye girmesine neden olabilir.  
Parlamenter sistemde, farklı fikir ve düşünceler, siyasi partiler kanalı ile meclise, yönetimlere kısmen de olsa yansımaktadır. Parlamenter sistemde uygulanan nispi temsil ve d‘hondt sistemleri gücün tek elde toplanmasındansa bölüştürülmesini sağladığı için daha sağlıklı ve demokratik bir yöntemdir.
Zaman zaman koalisyonlar olmakla birlikte tek partili iktidarları da şimdi olduğu gibi göreve gelebilmektedir. Koalisyonları ileri sürerek sistem değişikliğine gitmenin mantıklı bir yanı olamaz. Koalisyonlar ile de iyi idare edilen ülkeler de vardır. İngiltere, Almanya gibi. Sistem değişikliğine gitmenin ülkemize ekstra kazandıracağı bir şey yoktur.  Maceraya da gerek yoktur.
Şu an iktidarda cumhurbaşkanının da kurucusu olduğu bir parti vardır. Uyum konusunda bir engel yoktur. Öyle ise bu ısrar nedendir. Bu kadar ısrar edilmesinde üniter yapı ve cumhuriyet rejimi ile ilgili gizli bir ajanda mı var diye akla gelmektedir. Bu ısrarı anlamak mümkün değildir.
Ülkemizin, hukuki ve siyasi kaos ve karmaşa ortamına sürüklenmesi bir şey kazandırmaz, aksine kaybettirir. Zamanı ve enerjimizi sistem değişikliğine harcayacağımıza, terörün önlenmesine, yatırımlara, komşularımızla iyi ilişkilere, ülkemizin kalkınmasına harcamamız en çıkar yoldur.
Sistem değişikliği, üniter yapının zedelenmesine, cumhuriyet rejimi değişikliğine neden olacak şekilde ülkemizin, milletimizin kaos ve kargaşaya ortamına sürüklenmesine neden olacaktır. Bu doğru bir yol değildir. Bu yanlıştan dönülmelidir.

Advert