Av. Namık Nas yazdı

Bugün 04.07.2016, mübarek ramazan ayı sona erdi ve bayrama bir gün kaldı. Bayrama, güzellikler, neşe, umut ve sevinçler içinde girmeyi çok isterdik. Ama ülkemizdeki tabloya bakarsak hiç de öyle olmadığı görülmektedir. Terör can almaya devam ediyor. 28.06.2016 saat 22.00 sıralarında İstanbul Atatürk Havaalanında meydana gelen terör olayı, 45 kişiyi bizden ayırdı ve 238 yaralının hala 19’u yoğun bakımda
7 Haziran 2016 seçimlerinden sonra terör operasyonları nedeniyle 3-4 ay süre ile sokağa çıkma yasağı uygulanan ilçelerimiz oldu. Bazı ilçelerimizden teröristler aylar sonra temizlenebildi. Hala huzur operasyonları devam ediyor (Diyarbakır, Lice, Şemdinli, Nusaybin, Cizre vs.) Savaş uçaklarımızın ülkemizin bir bölümünü terörden temizlemek için bomba yağdırması ne garip. Harabeye dönem şehirlerimiz oldu. Evlerin altına kazılmış tünellerle geçişi sağlayan uzun vadeli düşünülmüş iç savaş provalarını izlemek milletimize çok büyük üzüntü kaynağı. Bu aşamaya gelecek kadar nasıl basiretsiz olmuşuz. Tonlarca bombanın, silah, mermi ve mühimmatın depolandığı ülke nasıl olabilir? Hiç mi görmedik? Evlerin altına tüneller kazılırken, yollara mayın döşenip üstü kapılırken hiç mi istihbarat alamadık? Ya da aldık da neden müdahale edilmedi. Şimdi bombalar patlayınca, patlayıcılarda kullanıldığı gerekçesi ile köylünün kullandığı gübrenin satışının yasaklanması ve elde olanların toplatılması ile mi terörü önleyeceğiz? Köylünün gübresi mi suçlu? Sorumlu köylü mü? İstifayı ondan mı beklemeli? İçişleri bakanı, istihbarat örgütünün başkanı, vali ve emniyet müdürleri hiç suçlu değil mi? Onların istifası neden beklenmiş olmuyor ve istifa eden olmuyor?
Bayramdan bir gün önce düşündüklerimiz bunlar. 
Bu noktaya nasıl gelinmiştir. Bu acziyetin faturasını neden kimse üzerine almamakta. Hani yeri geldiğinde tek partili, koalisyonsuz yönetimler daha istikrarlı idi, hani istikrar için seçimlerde oy istenmiş ve % 50 ye yakın oyla Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) işbaşına gelmişti. İstikrar bu mu? Ülkeyi 14 yıldır yönetenlerin sorumlulukları yok mu? Yoksa terör olaylarının önlenmesi için operasyon izni alamayan güvenlik güçleri mi sorumlu? Yoksa onlara izin vermeyen valiler veya siyasiler mi sorumlu? Bu sorumluluk ortaya çıkmalı değil mi? 
Başbakan Sayın Binali Yıldırım, başbakan olduğu günün ertesinde -03.06.2016- İl Başkanları toplantısında konuştu; “Anayasa ne söylerse söylesin, Cumhurbaşkanımızın fiili durumunu hukuki duruma uygun hale getireceğiz” Bu bakış açısının doğru bir bakış açısı olmadığı muhakkaktır. Bu bakış açısı, kanunlar ne yazarsa yazsın, hukuk ne derse desin, ben bildiğimi yaparım zihniyetidir ki, doğru bir zihniyet değildir. Böyle düşünüldüğünden olsa gerek ki ülkemizin kan gölüne döndüğü, terörün boyutlarının farklı haller aldığı, kalabalık yerlerde bulunmaya çekinildiği, (Ankara Kızılay Meydanı, Bursa, Diyarbakır, İstanbul Sultanahmet Meydanı, İstanbul Vezneciler, İstanbul Havaalanı vs. bombaların patladığı) bu günlerde sorumlu çıkıp ta istifa etme erdemliğinde bulunmuyor.    
45 kişinin öldüğü, 238 kişinin yaralandığı İstanbul Atatürk havaalanındaki terör saldırısı sonrası başbakan Sayın Binali Yıldırım, basına yaptığı açıklamada, milletin gözünün içine baka baka, olayda “güvenlik zafiyeti yoktur” diyebiliyor. Bunu söylerken yanındaki içişleri bakanını Efkan Ala’nın, İstanbul Valisi Vasip ŞAHİN, İstanbul Emniyet Müdürünün yüzleri hiç de kızarmadı, benim sorumluluğum var demediler. İstifa yok. Tek sorumlu var köylünün gübresi. 
Ülkemizde  yaşanan terör olayları, bazı siyasilerimizin “Şam’da Emevi Camiinde Cuma namazı kılacağız” dedikleri günlerde Suriye’deki iç savaş nedeniyle sınır güvenliğimizi yeterince sağlayamamış, mültecilerin gelmesini kolaylaştırmak için bir nevi ardına kadar açmış olmanın ceremesin mi çekiyoruz.? 
Bayramdan bir gün önce düşündüklerimiz bunlar. 
Sayın Binali Yıldırım’ın, terör olaylarındaki sorumluları da bulup ortaya çıkarması istifalarını istemesi veya görevden alması gerekmez mi?  Sanki tek görevi başkanlık sistemini getirmekmiş gibi davranması, ister istemez akla AKP Ankara milletvekili Aydın Ünal’ın belirttiği “düşük profilli başbakanın” özelliği bu mu? diye insanlarımızı düşündürtmektedir.  (Hatırlanacağı gibi 11 Mayıs 2016 tarihinde AKP Ankara Milletvekili sayın Aydır Ünal, “güçlü cumhurbaşkanı ve güçlü başbakan ile yürümüyor, Davutoğlu’ndan sonra yerine gelecek başbakan ‘düşük profilli başbakan” olacak” demişti.) 
Biz ise, başbakanın ülkenin tüm konularına hâkim olmasını ve özellikle terör olaylarını lafla ‘kınamak’ şeklinde değildi değil de,  yapanları ve güvenlik zafiyetti içinde olanları, hendekler kazılırken, mayın döşenirken görmeyenleri, tonlarca mühimmat depolanırken uyuyan istihbarat örgütündeki vurdumduymazları, kısacası üç maymunu oynayanları bulup ortaya çıkarmasını beklerdik ve bekliyoruz. 
Bayramdan bir gün önce düşündüklerimiz bunlar. 
***
23 Nisan, 19 Mayıs, 30 Ağustos, 29 Ekim günlerinde bayramların ve mecliste resepsiyonların iptal edildiği dönemlerin yaşandığı ülkemizde terör olayında 45 kişinin ölümünden ve kanları yerden temizlenmemişken nasıl oluyor da şenlikler içinde Osmangazi Köprüsünün açılışı yapılabiliyor, yoksa iptaller sadece, cumhuriyet rejimimin kazanımlarına, onların unutulmasına ve unutturulmasına mı yönelik?  
Umutlar tükenmiştir. Nerede, ne zaman bomba patlayacak paniği içinde yaşamak hiç de hoş değil. Bayrama bir gün kala bunlar aklımıza geldikçe güzel ülkemize yazık oluyor diyoruz. Yöneticilerde hiç mi sorumlu yoktur. Neden istifa yolu hiç düşünülmüyor.  
Teröre lanet ederek, sorumluların istifa etme erdemliliğini bekleyerek, Ramazan Bayramınızı tebrik ediyorum. Bayramın Türk-İslam Âlemine hayırlara vesile olmasını yüce Allah’tan niyaz ediyorum.  

 

Advert