Prof. Dr. Öz, şunları söyledi:
'Ülkemizde ailelere çocuğunuz için ne istiyorsunuz diye sorun!.
Alacağınız yanıt yaklaşık olarak şu olacaktır:
“Güzel bir işi ve ele güne muhtaç olmayacak kadar parası olsun yeter.”
Genelde böyle ürkek ve beklentisi düşük bir ifade duyarsınız..
Şu tür idealist cümleleri duymakta zorluk çekersiniz:
"Kendinin ve potansiyelinin farkında olsun, anlamlı bir yaşam sürsün, güçlü evrensel ve ulusal değerleri olsun ya da topluma hizmet etsin."
Sizce aileler bu cümleleri neden kurmuyor dersiniz?
İşte bunun cevabı "ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK"tir..
Birileri toplumu uzun süre korkuya ve çaresizliğe terk ederse ve çaresizliği şartlayarak olağanlaştırırsa bu sonuç ortaya çıkar.
Sonra bunu bazı sözlerle pekiştirirlerse yaşamı öyle sanır gidersin!
Örneğin:
"İnceldiği yerden kopsun"
"Çalış çalış nereye kadar" gibi..
Şimdi daha iyi anlaşılması için "ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK" liğe bir örnek verelim:
Berkeley Üniversitesi’nden Prof. John Watson, üç aylık bebekleri özel bir beşiğe yatırıyor. Başlarının altına da sensörlü yastıklar koyuyor. Önlerine de kendilerini rahatsız eden bir aparat asıyor.
Bebekler kafalarını hareket ettirerek, yastığa komut veriyor ve bu aparatı hareket ettirmeyi öğreniyor.
Başka bir grup bebeği de aynı beşiklere yatırıyor ama onları sensörlü yastıklara yatırmıyor.
Çocuklar ne yaparsa yapsın, aparatı hareket ettiremiyor.
Yani, birinci grupta “Kontrol bende.” duygusu, ikinci grupta ise “Ne yaparsam yapayım, durum değişmeyecek.” duygusu yaratıyor.
Daha sonra ikinci grubu sensörlü yastıklara yatırıyor. Bu defa bebeklere aparatı kontrol etme şansı vermesine rağmen, birçoğu aparatı hareket ettirmeyi denemiyor. Yani, bu bebekler çaresizliği öğreniyor.
Düşünün, bütün bunlar bir beşikte onbeş dakikalık bir deneyle oluyor.
Bir toplum benzer bir muameleye ömrü boyunca maruz kalırsa, ne olur dersiniz?
İnsanlar kendini çok çaresiz hisseder.
Başkalarının aklıyla yaşamını sürdürür. Uğraşmaz. Çalışmaz. Mücadele etmez. Hakkını savunmaz. Başına gelenleri olduğu gibi kabul eder. Aciz ve çaresiz hisseder. Biat eder ve Toplumda “öğrenilmiş çaresizlik” oluşur. Şu anda Türkiye’deki durum da tam olarak budur.
Kendi vatandaşını öğrenilmiş çaresizlik duygusuna maruz bırakan ve bu sistemi yaratan politikacılardır.
Bu durum halk için değil de kişisel ihtirasları için siyaset yapan yöneticilerin suçudur. Şu anda Türkiye’de olup biten ve vatandaşı yok sayan olayların tamamı toplumda kendilerini çaresiz hissedenlerin sayısını hızla artırmaktadır. Bunun bedeli ise ileride çok büyük olacaktır.
Bizler Adalet Partisi olarak insanların anlamlı yaşam sürdüğü, geleceğe umutla baktığı azimli bir toplum istiyoruz ve bunu gerçekleştireceğiz.'