Bugün önemli bir telefon aldım. Görüştüğüm kişi, bilgili, ne dediğini bilen, daha önce sivil toplum kuruluşlarında (STK) görev almış bir hanımefendiydi. Şu soruyu sordu: “Neden STK’larda kadın üye ya da yönetici yok denecek kadar az?” Bu soru, toplumumuzdaki bir gerçeği bir kez daha gözler önüne serdi. Konuşmamız yapıcı geçti, ancak sonrasında kendi kendime sormadan edemedim: Gerçekten neden kadınlar STK’larda etkin roller üstlenmiyor?

Bu sorunun cevabını ararken birkaç noktaya değinmek gerekiyor.

1. Erkek Hegemonyasının Kökenleri

STK’lar, toplumsal meseleleri ele almak için oluşturulan yapılar olmasına rağmen, genellikle erkek egemen bir anlayışla yönetiliyor. Bu durum, sadece STK’lara özgü değil; iş dünyasında, siyasette ve diğer birçok alanda da benzer bir tablo mevcut. Geleneksel cinsiyet rolleri, kadınların karar alma mekanizmalarından dışlanmasına neden oluyor. Bu kültürel bariyer, kadınların liderlik pozisyonlarına gelmesini zorlaştırıyor.

2. Kadınların Önündeki Görünmez Engeller

Kadınlar, çoğu zaman STK’lara katılmak ya da yönetici pozisyonlarına talip olmak istediklerinde, “yeterince deneyimli değil” ya da “aile sorumluluklarıyla uyumlu olmaz” gibi klişe gerekçelerle karşılaşıyor. Oysa STK’larda kadınların varlığı, toplumsal sorunlara farklı perspektifler kazandırabilir ve çözüm süreçlerini zenginleştirebilir.

3. Kadınların Gücü ve Görünürlüğü

Kadınlar, birçok konuda inisiyatif almaya istekli ve yetenekli olsa da fırsat verilmediği sürece geri planda kalmaya zorlanıyor. Halbuki kadınların STK’larda daha fazla yer alması, kadınların toplumdaki statüsünü güçlendirecek, yeni nesillere de ilham kaynağı olacaktır.

Ne Yapılabilir?

Kadınların Cesaretlendirilmesi: Kadınların, STK’larda görev alabilmeleri için cesaretlendirilmesi gerekiyor. Toplum, kadınların görüş ve liderlik yeteneklerine güvenmelidir.

Cinsiyet Eşitliği Politikaları: STK’lar, yönetim kurullarında kadın-erkek eşitliğini sağlamak adına kotalar belirleyebilir.

Rol Modellerin Ön Plana Çıkarılması: STK’larda görev almış başarılı kadınların hikayeleri daha görünür hale getirilmelidir.


Kadınların toplumsal meselelerdeki sesi daha gür çıkmalıdır. Onlar yalnızca toplumu temsil etmekle kalmaz, aynı zamanda toplumu dönüştürme gücünü de ellerinde taşır. Bu yüzden STK’larda erkek egemen anlayışı yıkmak, sadece kadınlar için değil, toplumun geleceği için de hayati bir öneme sahiptir.

Şimdi bu soruyu hep birlikte düşünelim: Kadınların olmadığı bir STK, toplumu tam anlamıyla temsil edebilir mi?