Gümüşhane,
Sorun saymakla, çile anlatmakla bitmez.
Gümüşhane,
Her taşın altında bir dert, her yüzün alnın üstünde acı var.
Kendi kaderine bırakılmış,
Çizilen hiçbir pembe tablo inandırıcı değil!
Her şey halının altına itilmiş toz misali öylece duruyor.
Sokağı, insanı, yolu, taşı, dağı,
Yorgun….
Ve yıldızları saymak yerine kayıp giden hayallerinin çetelesini tutmak daha kolaydır şu bahtsız memleket için.
Bir avuç umudu serpiştirmek, aslında nadasa bıraktığı gözyaşlarının üstünde eriyip giderde kimse anlamaz.
Anlatanın suçlu, kulak verenin suça ortak, dinleyenin esir kılındığı bir merkez burası.
Siyasetçi kendi derdinde,
Yöneticisi kendi derdinde.
Romanlara konu olacak her şey Gümüşhane’de.
Çile var, yorgunluk var, bıkkınlık var hani.
Getirin dedik anlamadılar,
Çözün dedik burun kıvırdılar,
İstiyoruz dedik zor bildiler!
Geriye ne kaldı o zaman,
İnsan, nereden başlamalı diye düşünüyor o zaman?
Başlamalıymış meğer bir yerlerden.
Tavaf etmeliymiş Gümüşhane’yi
Gezmeliymiş karış karış,
Tanımalıymış Gümüşhane’yi,
Gümüşhane'de yaşayanları,
İnsanları,
Er mektubu görüldü misali Gümüşhanelinin de hayali görüldü,
Bir tahta bavul, bir mala, bir keser...
Yıllarca onlarla yaşamışlar koyun koyuna.
Gümüşhane’yi anlamak demek önce sevmekten geçiyor,
Öyle kıytırık bir sevgi değil yalın değil!
Bağrına basarcasına, sımsıkı,
Romanlara konu olacak kadar büyük bir sevgi,
Okuyunca gözler yaşarmamalı…