Şehrimiz adına klasikleşmiş faaliyetlerden biridir: dernekçilik. Şehir adına hangi il, ilçe ve köyün adına ise doğal olarak bir dernek kurulmuştur. Ne güzel! Lakin böylesine hizmet aşkıyla donanmış dernekler mevcut iken ortada çözülmüş bir sorun, şehrin ihtiyaçlarına cevap veren, eser gören var mı? Yoksa şehir üzerinden "birinin yanında (başkanı)" dedirtmek mi bütün mesele?
*
Bu kadar dernek var, peki neden sorunlarımız çığ gibi büyüyor, biz derdimize ilaç olamıyoruz? İlçeler boşalmış, köyler terk edilmiş, şehir iki caddeye sıkışmış. Ama olsun, biz yine de "en kaliteli hizmetleri sunacaklar ya kimsenin bilmediği" umutlarıyla yaşamaya devam ediyoruz dernekler adına.
*
Toplantılar yapılır, çay içilir, kuşburnu yudumlanır. Sohbetler koyulaşır, dertler paylaşılıp dağıtılır ama çözüm? O nerede? Bir yerlerde kaybolup gitti mi acaba? Hele bitmek tükenmek bilmeyen lakin kamuoyuna yansımayan liderlik kavgaları. “ben başkan olacağım" mücadeleleri ise apayrı bir hüzün ve trajikomik sahnesidir bu işin.
*
Sonra bir de şu "mikro milliyetçilik yapmıyoruz" iddiası. Ah, gerçekten öyle mi? Bir köşede kartol ve turşu yenip memleket meselelerini "dertlerimize çare konfederasyonda" diye tartışırken başka bir köşede gizli gizli "acaba ben nasıl lider olurum" hayalleri kulisleri süsler.
*
Sonuç? Dernekçilik öldü diyoruz, ama gözümüz konfederasyondadır. Çünkü bir umut, belki orada bitmek tükenmek bilmeyen mücadeleler biter, çay sohbetlerinden projelere geçilir, gerçekten hizmet edilir. Ama şimdilik, işler yine kartol ve turşu arasında sıkışıp kalmış gibi duruyor.
*
Ne diyelim, umarım bu sefer de elimizde sadece bir çay bardağı ve bir kuşburnu kalmaz!.