Yıllar önce gurbete çıktık.
Kartolu, turşuyu, evin önündeki çiti, elma bahçelerini, unutmak ne mümkün..
Şairin dediği gibi;
‘Burada en çok sevdiğim ısırgan otu idi’
‘Veda etmiştik Gümüşhane’ye ve de dağlara..’

Gurbete çıkış amacımız belliydi..
Çalıştık,
Kör olasıca kartol para etmedi,
Kuşburnu zaten sizlere ömür.
Pestili herkes satıyor.
Dağlara bakarak geçermiydi? bir ömür..
Amaç üç beş kuruş biriktirip ev kurmaktı.
İstanbul bizi yutmadı,
İstanbul’a teslim olmadık.
Çocuklarımız oldu,
Gümüşhane’yi unutturmak istemedik,
Unutmasın istedik.
Şimdi belli bir yaşa geldik, diyorlar ki,
‘Gümüşhane’ye geri dönün!’
Çocuğuma sorsam dev AVM’lerin zırhından nasıl kopup gelecek,
Hala oğluna sorsam yeni aldığı otomobili Harmancık’ın virajlı yoluna sokmak istemiyor..
Komşuma sorsam,
Saat başı gelen köy dolmuşunu artık beklemiyor..
Ekliyor:
‘Niye geleyim Gümüşhane’ye’
Baba toprağı, sılayı rahim, yurt, kapı baca özlemi,
Dede, nine hasreti..
Hepsine eyvallah ta.
Dönüp dolaşacağımız yer gurbet..
Gümüşhane’de topraklar kimseyi cezbetmiyor artık..
Gençlerin gergin, sokaktaki insanın üzgün, işyerlerinin umut vermediği, kapandığı şehre insanları neden çağırıyorsunuz ki?
Dedikodunun, çekişmenin, ben yaptım kavgasının, burnundan kıl aldırmayan bakışların, çekememezliğin ortasına niye koyuyorsunuz ki insanları..
Onun içindir ki, Gümüşhane’ye döneceğim de,
Sırtımdan bir el hep gitme! diye çekiştiriyor..
Dönüp o eli kırmak istiyorum ama..
Gerçekler insanın içini acıtıyor..
Gümüşhane insanın içini acıtıyor..