Bütün gün Gümüşhane’yi gözlemledim.
İla ki birisinin yanında olmamız gerekmiyor, gözlemledim derken düşüncelerimi aktarmak istiyorum.
Bizim Gümüşhane’ye sahip çıkma işimiz bir bakraç sağılmış süte benziyor,
Zor, güç, zaman alıcı.
Kimse ne hikmetse Gümüşhaneyi dilinden düşürmüyor ama Gümüşhane için de kılını kıpırdatmıyor,
Klasik söylem el, taş, alt kaldırın gitsin bi tarafa.
Görüyorum işte,
İnat, murat meselesi denge yıkılıyor, tutmuyor.
Kelli felli Gümüşhaneli sıfatlı kimilerinin bile yaşanan gelişmelerden bıktığını görüyorum, duyuyorum.
İşin garip tarafı bir yaraya merhem olmayanlarda nedense hep aynı karenin içinde,
İlla ki olacak, illa ki gravatı görünecek.
Sahte gülücükler, sahte tebessümler.
Aynı kare de baş köşe de.
Sanırsınız ki o olmazsa Gümüşhane olmayacak,
O olmazsa Gümüşhane meseleleri çözümlenmeyecek,
Padişah, ağa, efe, komutan..
İçimden hepsine bi tekme savuruyorum, kırıyorum ve düşüyorlar gözümden tek tek..
Sonra bi masanın etrafında toplanılıyor.
Geyikten öteye gitmeyen konuşmalar,
Ne yahu bu,
Bu nasıl bir istek?
Bu nasıl bir çözüm arayışı,
Kem, küm, öhö, puf..
Yok yani, ötesi yok,
En güzel böyle izah edilir.
Terlik tıkırtısı, lastik tokurtusu, ayakkabı sesi bile değil..
Bıkmışlar, yorulmuşlar,
Her şey tıkanmış…
Sonra mı?
Bakraçtaki sağılmış süt devrilmiş..
Hadi bakalım koyuversene içine….!